3. Bölüm

988 51 3
                                    

3. Bölüm

 Sabah uyandığımda geç kaldığımı farkettim. Yataktan fırlar fırlamaz üzerime hemen kotumu ve üzerinde hoşuma giden tuhaf çizgileri olan bluzumu geçirdim. Banyoya geçtim. Dişlerimi fırçaladım ve ellerimle saçımı düzelttim. Tam çıkıyordum ki bir his beni tekrar aynanın karşısına geçirdi.

 Tanrım, dünyanın en renksiz suratına sahip olmak için ne yapmıştım? Hemen suratımı biraz allıkla renklendirdim ve rimelle zaten uzun olan kirpiklerimi daha da belirginleştirdim. Evet, şimdi daha iyiydi.

Arabanın anahtarını aldım ve Thea'nın evinde doğru yola koyuldum. Geldiğimde dışarda beni beliyordu. Kızgındı ve yeni başlayan yağmurdan dolayı biraz ıslanmıştı. Öfkeyle arabaya bindi ve yapabilidği en sert şekilde kapıyı kapattı.

 "Anastasia Zoe Marin! Kaç dakikadır bu soğukta seni beklediğimden haberin var mı!" Sesi gerçekten kızgındı ama beni etkilemiyordu. Yıllar önce bunu aşmıştım. Çabuk sinirlenirdi fakat öfkesi o kadar da çabuk dinerdi.

"Özür dilerim. Bugün biraz geç uyandımda" küçük bir çocuk gibi dudaklarımı büzdüm ve affedilmeyi bekleyen yavru köpek bakışımla Thea 'ya baktım.

 Güldü."Beni neyin yumuşatacağını iyi biliyorsun. Şimdi kes sesini de sürmeye devam et."

Okula vardığımızda yağmur hızlanmıştı. Arabadan inip okula doğru yürürken ceketimle kendimi sıkıca sardım. Hava gerçekten çok soğuktu. Sınıfa girdiğimizde en yakın arkadaşımız Niall bizi bekliyordu. Bizi görünce gülümsedi. Çantamı onunkinin yanına koydum ve Thea’da hemen yanımızdaki sıraya geçti.

“Geç kaldınız” dedi Niall.

Thea hemen lafa atladı “Zoe’nin suçu. Ah, şimdide saçım ıslandığı için kabarmaya başladı. Sanırım bugün geçirdiğim en kötü gün”

Ona gözlerimi kısarak baktım “Abartıyor, ayrıca saçların gayet iyi durumda” dedim. Lafımın hemen ardından zil çaldı ve Niall güldü. Thea ise suratını buruşturdu ve kendi sırasına oturdu.

Bay Dixon sınıfa bir çocukla girdi. Başka yer olmadığından dolayı çocuğa Thea’nın yanına oturmasını işaret etti. Thea’ya baktığımda gözlerini çocuktan ayıramadığını gördüm. Çocuk yanına oturur oturmaz bana Thea bana döndü ve sırıttı. Bu sıradan bir sırıtış değildi. Vaat doluydu. Ürperdim.

“Ne var ne yok çocuklar” dedi Bay Dixon ve sınıfta bir konuşma kargaşası koptu. Bende o sırada çocuğu incelemeye başladım. Simsiyah önleri hafif dikilmiş saçları vardı ve yüz hatları çok düzgündü. Çocuğun gerçekten sexy olduğu bir gerçekti. Daha dikkatli bakmak için kafamı biraz yana eğdim ve simsiyah gözlerini bana doğru çevirdi. Delice bakışlarında merak vardı. Kızardım ve yüzümü tahtaya döndürdüm. Onu kestiğimi düşünmesini istemiyordum.

  Dakikalar geçti.. Çocuğa bakmak istiyordum. Aklımdan bu düşünceyi atmak için derse odaklanmaya çalıştım. Niall’ın suratını incelemeye başladım ve daha sonra da başka bir şeye odaklandım.

“Bir sorun mu var Zo?.” Niall birbirine kenetlenip durmak bilmeyen ellerimi ayırdı ve elimi tuttu.

Gülümsedim ve elimi çektim. “Hayır sadece bir şey düşünüyorum”

“Pekala” dedi.

  Dersin bitmesine saniyeler kala pes ettim ve kendime bir kez daha çocuğa bakma izni verdim. O da bana bakıyordu ama bu sefer bakışlarımı kaçırmadım çünkü aklıma tümüyle farklı bir düşünce konmuştu. Duruşu ve yüz hatları bana birden tanıdık geldi. Onu daha önce görmüş olabilir miyim diye düşündüm. Ah tanrım hala bakışıyorduk. Kimdi bu çocuk? Bir türlü çıkaramıyordum. Ben düşüncelerimle savaşırken soru sorar gibi tek kaşını kaldırdı. Yüzümü buruşturdum ve tahtaya döndüğüm an zil çaldı.

Thea ışıldayan bir gülümsemeyle yanındaki çocuğa güle güle dedi ve yanımıza geldi. Olduğu yerde sıçrıyordu.

“Ah, sizce de çok tatlı değil mi” dedi.

“Bilmem, fark etmedim” dedim.

Thea bir kahkaha patlattı “Zoe ders boyunca gözlerini ondan ayırmadın. Lütfen gerçekçi ol”

Niall’ın morali bozulmuş gibiydi. “Ben kafetaryaya iniyorum kızlar. Orada görüşürüz” dedi ve sınıftan çıktı.

Tam biz de sınıftan çıkıyorduk ki Bay Dixon boğazını temizledi ve “Zoe. Sakıncası yoksa biraz konuşalım mı ?” dedi.

Şaşırmış bir şekilde olduğum yerde döndüm ve “Elbette” dedim. Thea bana aşağıdayım anlamında tuhaf el kol hareketleri yapıyordu. Ona gitmesi için el salladım ve sırama geçtim.

“Bugün bir sorun mu var?” diye sordu Bay Dixon.

“Hayır” dedim.

“Bak Zoe. Sen benim en gözde öğrencilerimdesin ve bugün ders ile hiç ilgilenmedin. Bunun nedenini öğrenmek istiyorum sadece. Bir sorun varsa bana anlatabilirsin.”

Siktir. “Bugün biraz kafam dağınık sadece ve bir de hasta gibiyim o kadar” diye geçiştirdim.

“Peki bakalım öyle olsun, çıkabilirsin” dedi. Çıkarken arkamdan “Bir daha seni böyle görmek istemiyorum” diye bağırdığını duydum.

  Aşağı indiğimde gözlerim kafetaryayı taradı ve cama yakın taraftaki masada Niall ve Thea ‘yı gördüm. Onlara doğru yürümeye başladım.

Ayağım bir şeye takıldı.. Düşüyordum . Siktir.

Son anda bir masaya tutundum ve yüzümü yerden kaldırdım. Ah, tanrım takılcak yeri bulmuştum değil mi? Onun masasıydı. Utancım ve öfkem artıyordu onları bastırmaya çalışırken ona umursamaz bir sesle “Özür dilerim” dedim ve Thea’nın yanına gidip oturdum.

Merakını saklayamamıştı “ Tanrım Zoe. Senden daha zekisi yok. Ne konuştunuz” dedi.

“Anlayamadım” dedim.

“Takılma numarası diyorum” dedi “ Dahice” sesinde çok az bir burukluk vardı.

Hemen savunmaya geçtim. “Orada bilerek felan düşmedim Thea. Onunla ilgilendiğim falan da yok. Böyle konuşmayı keser misin artık?” dedim.

Ben masumum dermiş gibi ellerini kaldırdı ve güldü. “Pekala” dedi. “Niall biraz yemek alıyor, bende acıktım. Bir şey ister misin”

“Hayır, aç değilim” dedim.

“Sen bilirsin” dedi ve giderken göz kırptı.

  Çocuk tam karşımızdaki masadaydı ve yeniden onu incelemeye başladım. Büyük ihtimalle sexy bir piçin tekidir ve bir fotoğrafta görmüşümdür diye geçirdim aklımdan. Ama o kadar yakın geliyordu ki sanki onu daha dün görmüş gibiydim.

   Yere sürten sandalye sesi beni düşüncelerimden sıyırdı ve birkez daha oraya baktım. Kalkmıştı ve bana bakarak yürüyordu.

Ve birden her yanımı ateş bastı. Ah tanrım buraya geliyordu. Siktir..

GÖLGENİN LANETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin