Dini değerleri uygun görmez ve dine çok yaklaşmazlar, dini düşünceye terstir. Töreyi önemsemez ve devleti düşürme yandaşıdırlar. Herkes eşit olsun hak ettiğini alsın bahanesi ile hak aramaya çalışırlar fakat zamanında çok çalışıp ter dökenlerin verdiği emekleri bi zamandan sonra para bastığını bilmezler. Ülkemizde kızıl dalgayı sallandırma amaçlıdırlar.
12 Eylül 1980 öncesi Türkiye'de bir içsavaş yaşandı. Bu içsavaşta bir tarafta Komünistler, diğer tarafta ise Ülkücüler yeralıyordu. Ülkücüler bu içsavaşta 5 bine yakın şehit verdi. Bu şehitler sayesinde bugün Türkiye bir Rus müstemlekesi olmaktan kurtuldu. O dönemde bütün Ülkücüler anti- komünist idi. Ama asıl savaş komünizme karşı değil Rusya'nın uşağı vatan hainlerine karşı veriliyordu. Komünizmi tehlikeli kılan getireceği düzen değil bunun Rus emperyalizminin bir paravan ideolojisi olmasıydı. Yani o zamanlar Rusya bütün dünyada yayılmak için komünizm fikrini yem olarak kullanıyordu. Bu yazımızda komünizmin nasıl bir düzen olduğunu eski Doğu Almanya örneğinde göstereceğiz. Yani "Ülkücüler olmasaydı Türkiye nasıl bir ülke olacaktı ?" sorusunun cevabını arayacağız.
Batı Almanya'yla birleşmeden önceki eski Doğu Almanya Rus işgali altındaki bir ülkeydi. Her fabrikanın, her okulun ve kışlanın duvarlarında komünizm propogandası yapan kızıl bayraklar ve duvar gazeteleri asılıydı. Bu uydu devlet Türkiye dahil bütün Batı blokunda tanınmamıştı ve Almanya'nın Rus işgali altındaki bölgesi olarak adlandırılıyordu. Bu Doğu Almanya ya da resmî adıyla Demokratik Alman Cumhuriyeti (DDR) nasıl bir devletti ?
23 Mayıs 1949 tarihinde bir Batı Alman, 7 Ekim 1949 tarihinde ise bir Doğu Alman devletinin kurulması suretiyle Almanya fiilen bölünmüştü. Kurulan Doğu Alman devletinin (DDR) bir sosyalist (yani komünist) devlet olması öngörülüyordu. Aslında Doğu Almanya Sovyetler Birliği'nin ve insanlık tarihinin gördüğü en korkunç haydutlardan biri olan Stalin'in bir icadıydı. Rusların Doğu Almanya'daki "genel valisi" Walter Ulbricht idi. Ulbricht sürgündeki Alman Komünist Partisi'nin (KPD) diğer yöneticileriyle birlikte ikinci dünya savaşının bitişinden hemen sonra Moskova'dan Berlin'e gönderilmişti. Hitler Almanyası'nın yenilgisiyle sonuçlanan savaşın son günlerinde Kızıl Ordu Rusya'ya sığınmış olan Alman Komünistlerini gruplar halinde Moskova'dan Almanya'ya göndermişti. Bu Rus uşakları savaş sırasında Rusya'da Almanya'nın savaş sonrası düzeninin nasıl olacağı konusunda çalışmalar yapmışlar ve daha sonra da bu planlarını uygulamaya koymuşlardı.
Bunlar önce Walter Ulbricht, Anton Ackermann ve Gustav Sobottka yönetiminde yeni yönetimler oluşturdular. 9 Haziran 1945'te emirle "Almanya'daki Sovyet Askerî İdaresi"ni kurdular. Artık Sovyet işgali altındaki bölgede bütün yetkiler bu askerî idarenin elindeydi. Bu idare politika, ekonomi, kültür ve yönetimin yeniden şekillendirilmesini denetliyordu. Doğu Almanya'nın kurulmasından sonra karar yetkisi Sovyet Kontrol Komisyonu'nun ve bunun kuklası Almanya Sosyalist Birlik Partisi'nin (SED) elindeydi. Bundan böyle Marksizm ve Leninizm hâkim ideoloji olmuştu. Ülkede ne düşünce özgürlüğü ne de başka siyasî özgürlükler vardı. Her tarafta Doğu Almanya tarihten silinene kadar binlerce farklı düşünen insanın kapatıldığı hapishaneler kurulmuştu. Sovyet işgal güçlerinin maşası durumundaki SED adalet sistemini her türlü siyasî muhalefete karşı kullandı, farklı düşünen binlerce insanı tutuklattı, gösteri niteliğinde yargılamalar yaptırdı, Kiliseleri ve dînî cemaatleri takibata aldı, giderek daha fazla ekonomiye müdahele etti , sadece komünistlerin kültür hayatında etkili olmasına izin verdi, bütün basın yayın organlarını denetim altına aldı, bütün silâhlı birlikleri kendi politikalarına uymaya zorladı ve okullarda ve üniversitelerde çocuklarla gençleri komünist eğitimine tâbî tuttu. Bütün bunları yaparken SED geri planda bütün önemli kararları alan Ruslar tarafından yönlendiriliyordu. Sovyetler her şeyi esir Alman halkına zorla uyguluyorlardı. Aslında Doğu Bloku içinde yer alan bütün ülkelerde Ruslar hâkimiyetlerini ancak terör ve şiddetle ayakta tutabiliyorlardı. En büyük yardımcıları da Doğu Alman lideri Walter Ulbricht gibi uşaklardı.
Seçilmiş ve Sovyet işgal gücü tarafından Moskova'da eğitilmiş bir grup Alman komünisti savaşın bitiminden hemen sonra Rus askerî idaresiyle yakın işbirliği içinde Komünist Partisi önderliğinde Ruslara uygun bir iktisadî ve siyasî sistemi hayata geçirmeye başladı. (Meyer, 54) Görüldüğü gibi Ulbricht ve yoldaşları (ya da suç oartakları) işgalci düşmanın emriyle hareket ediyorlardı. Demek ki Ülkücü hareket olmasaydı Komünistler Sovyetler Birliği'nin emrinde benzer bir düzeni Türkiye'de de kuracaklardı.
Doğu Almanya'da mahkeme kararı olmadan içeri atılan çok sayıda insan hapishanelerde işkence ve kötü muamele sonucu hayatını kaybetmişti. Bu sırada komünist rejimin en önemli dayanaklarından biri de gizli haberalma teşkilâtı Stasi idi.
1949 ile 1961 yılları arasında 2,7 milyon insan Doğu Almanya'dan Batı Almanya'ya kaçtı. (Richter 1, 12) Çünkü Doğu Almanya'daki hayat standartı Batı Almanya'dakinden oldukça daha düşüktü. Yağ, et ve şeker karneyle veriliyor, birçok mal da piyasada bulunamıyordu. Bulunanların da kalitesi azdı. Ekonomi hep Batı Almanya'nın gerisindeydi. Batı Almanya'da refah seviyesi giderek yükselirken Doğu'da modası geçmiş Stalin düzeni uygulanıyor ve hep Sovyetler Birliği örnek alınıyordu. Zaten Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne ödemesi gereken savaş tazminatının büyük bir bölümünü Doğu Almanya üstlenmişti.
Böylece 17 Haziran 1953'de halk ayaklanması başladı. Bu ayaklanma Rusların Almanya'nın doğusunda kurduğu diktatörlüğün yalnızca silâh zoruyla ve terörle sürdürülebileceğini açıkça gösteriyordu. "Kardeş" sosyalist devletlerin yardımı olmadan Doğu Almanya'da SED'nin kurduğu düzenin ayakta kalması mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ülkücü Gençlik
Não FicçãoTürk insanı bu vatana hizmet etmekten taviz vermemeli ve her bireye milliyetçilik duygusu aşılamalıyız, Bizler Var Oldukça Dünya Kahrolacak, 🇹🇷Türk Milleti Var Olsun🇹🇷