İsteklerinizi sadece ve sadece para ile gerçekleştirebileceğiniz, hatta asgari yaşam koşullarını bile para ile sağlayabildiğiniz ekonomik bir sistemdir. Para kazanmak için daha çok çalışacak ve daha fazla emek üreteceksiniz ancak sizden daha az yıprananlar, daha fazla kazanacaklardır. Yani, ihtiyaçlarınız arttıkça onlara ulaşmanın maliyeti, kapitalizm nedeniyle emeğinizin 3-4 katı seviyeye çıkacaktır.
Kapitalizmin hayatımıza nasıl nüfuz ettiğini bir örnekle anlatıp, ne ifade ettiğine kısaca değindikten sonra dilerseniz, tüm detaylarıyla kapitalizme ve neden 'kötünün iyisi' olduğuna hep birlikte bir göz atalım:
Kapitalizme göre; toplumda iki sınıf bulunmaktadır: yönetenler ve yönetilenler. Üretim araçlarının birçoğu, yöneten sınıfın elindedir ve işletilmesi de yine yöneticilere aittir. Yönetici sınıf, oyunu belirlenen kurallara göre değil, kendi çıkarlarına göre oynar. Zaten tüm kuralları da kendi çıkarına göre belirler. Kapitalizmin temel kuralı da budur: en yüksek çıkarı elde etmek. Bu nedenle de üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, yani günümüzde bakacak olursak patronlar, müdürler ve iş yeri sahipleri, kendi çıkarlarını maksimum seviyeye çıkarmak için en az maliyetle en fazla karı elde etmek ister. Kapitalizme göre bu oldukça doğaldır çünkü kar maksimizasyonu, ulaşılması gereken asıl hedeftir. Üstelik kapitalist görüşe göre, tüketici de en düşük harcamayla en yüksek karı elde etmek ister. En sonunda ise üretici, tüketici, tasarruf sahibi ve devletin çıkarları, birbirini dengeler ve ideal seviyeye kavuşulur. Yani herkes, kendi çıkarını düşünür ve ona göre davranırsa ekonomik refah da en üst noktaya yükselir. Ancak durum, hiç de anlatıldığı kadar kolay olmuyor, değil mi?
Günümüzde, maalesef ki ekonomik denge sağlanamıyor ve refah üst seviyelerde değil. Bütün kapitalist ülkelere bakıldığında, zengin bir azınlık ve büyük fakir bir halk vardır. Kapitalizme göre; ortada büyük bir pasta bulunuyor. Pastayı yemek isterseniz buyurun, özgürsünüz. İstediğiniz kadar yiyebilirsiniz. Ancak unutmayın, pastadan ne kadar yerseniz, diğerlerinin payı o kadar düşecektir. Çünkü pastanın boyutu bellidir ve maalesef ki herkes zengin olamayacaktır. Bu nedenle, birlikte pasta yediğiniz insanlarla aranızda bir rekabet oluşacaktır. Herkes birbirinin açığını arayacak ve daha fazla yiyebilmek için can atacaktır. Buradan da anlaşılabileceği gibi kapitalizmde, zenginler ve fakirler hep baki kalacak ve aralarındaki savaş hiç bitmeyecektir. Verimlilik üzerine yönelen kapitalizm, hep daha fazlasını istediği için sürekli gelişme ortamı yaratacak ancak adalet kavramını hiçe saydığı için de tepki çekmeye devam edecektir.
Peki, üretici ve tüketiciler arasındaki hikayede, 'devlet' nerede bulunuyor diyebilirsiniz. Klasik iktisatçılara göre kapitalizmde, sistemin dengesini bozacak ya da zarar verecek müdahale ve düzenlemeler olmamalıdır. Ekonomide dengeden sapmalar olsa da kendiliğinden geçeceğini öne sürmüşlerdir. Kısaca kapitalizm, ekonomiye yapılacak herhangi bir müdahaleyi dengeyi bozmak olarak gördüğü için devletin atacağı her adıma, düzenleme dahi olsa karşı çıkacaktır. Devletin görevi; piyasa işleyişinin düzgün gitmesini sağlamak ve olası sorunları önlemektir. Çünkü müdahale olmadığında, sistem zaten dengededir. Yani üretim araçlarını elinde bulunduran az sayıdaki yönetici sınıf, devletin müdahalesi söz konusu olmadan, ister çatalla ister eliyle isterse de hile hurdayla pastayı yiyebilir. Artık çıkarlar, değer yargılarını da ezip geçmiştir.
Kapitalizm ekonomik olmasının yanı sıra, tarihsel bir sistem olarak da kabul edilir. Kapitalizmden önceki döneme bakacak olursak, dünyaya hükmeden sistem feodalizmdi. Üretim araçlarının ve toprakların tümü, aristokratların elindeydi. Ekmek parasına muhtaç olan halka, bu toprakları ekip biçme hakkı veriliyordu. Tabii, bir şartla; geçimini sürdürecek kadarını aldıktan sonra geri kalanı teslim edecekti. Kırsal kesimde sistem bu şekilde işlerken, kentlerde yaşayanlar daha şanslı denilebilirdi. Kent insanları ticaretle uğraşabiliyor, zanaat yapabiliyordu. Böylelikle kente göç başladı ve kırsal alan iş yapamaz oldu. Ticaretin de gelişmesiyle feodal sistem, yerini kapitalizme geçişe bıraktı. Emek ve iş gücü, satılmaya başlandı. Kısacası gücün adresi toprak değil, artık para ve servet oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ülkücü Gençlik
Non-FictionTürk insanı bu vatana hizmet etmekten taviz vermemeli ve her bireye milliyetçilik duygusu aşılamalıyız, Bizler Var Oldukça Dünya Kahrolacak, 🇹🇷Türk Milleti Var Olsun🇹🇷