-1.bölüm-
Bong Cha yine sabah erkenden o yumuşacık beyaz yatağımdan kalkmıştı.
Şişik gözlerle yatağının karşısındaki sevdiği grubun fotoğrafına bakarken her zaman odasına uğrayan Ae Hwa bu sabah da onu ziyaret etmişti.
-''Ya! Bong Cha kahvaltıya gelmiyor musun? Okula geç kalırsan ne olacağından haberdar mısın?'' deyip Bong Cha'nın kahküllerini bir savuruşta karıştırmıştı.
Bong Cha okul formalarını giyerek aşağıya inmişti.
Annesi her zamanki titizliğiyle çayları koyarken üvey babası ise gazetesini okuyup bir yandan da geleneksel çaydan içiyordu.
''Günaydın'' diyip masaya oturmuştu.
Üvey babası her zamanki memnuniyetsiz bakışlarıyla Bong Cha'yı süzüyordu.
En sonunda kendini durduramadı ve
-''Göz zevkimi bozuyorsun Bong Cha. Saçların, yüzün... Tam bir felaketsin.'' demişti.
Bong Cha annesine baktığında, annesi sadece sessiz kalıyordu.
Annesi birden üvey babasının omuzlarından tutarak
-''Canım biraz daha çay ister misin?'' diyerek ortamı sakinleştirmeye çalışıyordu.
Bong Cha küçüklüğünden beri hep aşağılanırdı üvey babası tarafından.
Annesi bu duruma üzülse de bir şey yapamıyordu çünkü çok fakir olduğu ve bu adamı deliler gibi sevdiği için sesini çıkaramıyordu.
En sonunda kahvaltısını bitirmiş ve okula doğru yola çıkmıştı.
Bugün, dün gece yazdığı aşk mektubunu Chung Hee'ya verecekti.
***
3 ders sonra öğle arasındayken cesaretini toplayıp Chung Hee'nin yanına gitti ve mektubu ona uzattı.
Her zamanki tatlılığıyla Bong Cha'nın gözlerine bakıyordu.
Mektubu aldı ve okumaya başladı.
Bong Cha, o okurken yüzünün kızardığını ve ateşinin çıktığını fark etmişti.
Sonunda okumayı bitirince birden mektubu havaya kaldırarak
-''Ezik Bong bong (Bong Cha'nın ismiyle dalga geçiyor)'umuz bana aşk mektubu yazmış görüyorsunuz değil mi?'' diyerek koridor boyunca Bong Cha'yı peşinden koşturmuştu.
Etrafta herkes Bong Cha'ya gülüyor ve dalga geçiyordu.
Mektubu elinden almış ve yüzüne bir tokat atmıştı.
Daha sonra koşa koşa okuldan bayağı uzak ve ıssız olan büyük parka gitti.
Burası gerçekten onu rahatlatırdı.
Babasının öldüğü günden beri başına ne kadar kötü olaylar geldiyse hep burada kendini rahatlatmıştı.
Fakat burası bile sinirini atmaya yardım edemiyordu.
Tam 3 yıldır sevdiği çocuk, ona saf ve temiz olan duygularını açtığında onunla alay etmişti.
'Aish bu çok acımasızca.' diyerek kafasına vurmuştu.
Tam ayağa kalkmaya yeltendiğinde yerde parıldayan bir kolye görmüştü.
'Vuaa gerçekten güzel.'
Eline aldığında üstündeki leke dikkatini çekmişti ve tam tırnağıyla kazıdı ki kolye titremeye ve ışık salmaya başlamıştı.
Yere atmıştı ve ağacın arkasına saklanmıştı.
Artık ışıktan hiçbir yer görünmüyordu.
Endişeleniyordu fakat kaçmak istemiyordu çünkü merak ediyordu.
Büyük ağacın arkasından kafasını uzattığında yakışıklı ve üstü başı toz olmuş genç bir çocuk, elinde şimdi bulduğu kolyeyle üstündeki tozları silkiyordu.
Bu kimdi? Ne zaman gelmişti?
Hiç bir fikri yoktu...