Bölüm 9

1.9K 52 3
                                    


İşte Avrupa'nın en büyük adliyesinin önündeyim.Çağlayan'da 328.000 (yazıyla üçyüzyirmi sekiz bin) metrekare üzerine kurulu ve devasa gövdesine rağmen ihtişamdan nasip almamış, hastane veya özel şirket olarak hatta yürüyen merdivenleriyle bir AVM olarak da pekala kullanılabilecek ve adliye binası olduğuna dair tek ipucu giriş kısmındaki Themis Heykeli olan fakat bu ipucunu da ayak masaj firmaları ve kozmetik şirketlerinin tanıtım faaliyetlerine ev sahipliği yaparak yerle bir eden İstanbul Adalet Sarayı.

Bir adliyenin geniş gövdesiyle övünmek, ülkenin uyuşmazlıklarıyla övünmektir aslında. Bakınız ülkemiz insanı birbiriyle o kadar didişiyor ki, kocaman binalar yaptık onlar için. Üstelik bu binayı kentin merkezinde konumlandırarak, yoldan geçen barışmaya meyilli insanları da huylandırmak istedik. İşte A (hakim girişi),B, D (avukat girişi) ve C (vatandaş girişi) ile toplam dört bloktan müteşekkil gurur kaynağımız.

Burada çok vakit geçireceğim belliydi. Bu yüzden bu binayı şimdiden sevmeye çalışmanın olacağını düşünerek içeri girdim. İçeride, savaşmaya hazır tempoda avukatlar veduruşma salonları önünde bekleyen vatandaşlar vardı. Önce avukatların dinlenme yeri olan baro odasına gidip 1 TL (yazıyla bir te-le) 'ye avukat cübbesi kiralamalıydım. Güzel bir sistem. İstanbul Barosu'na yıllık aidatlarını bir türlü ödemeyen on binlerce kodaman avukat yüzünden baro parasız kalmasın diye bulunan çarelerden en iyisi. Ha bir de, baro pulu var.Hiçbir anlamı olmayan bu pulu barodan satın alıp arkasına tükürüyor, vekaletname veya yetki belgesine yapıştırarak barolara gelir sağlıyoruz. Ben de öyle yaptım. Baro pulu almak kolaydır da, baro görevlisine "bir cübbe alabilir miyim" dediğinizde üstünüze doğru attığı cübbeyi çevik bir şekilde yakalamanız gerekir.

Duruşmaya daha zaman vardı. Bu yüzden burada oyalanmak mantıklıydı. Baro odasında iki türlü oyalanırsınız. Ya televizyon seyredersiniz (sabah erken saatler haricinde genellikle haberler açıktır) ya da bilgisayar başında dilekçelerinizi tamamlarsınız. Bunun üçüncüsü yoktur. Yani baro odasında bekleyen avukatlar genellikle birbirleriyle konuşmazlar. Sanırım bu odalar dinlenme yeri değil de bir tür kütüphane gibi algılanıyor. Yalnız eksik olan bir şey var, o da kitap. Birbirlerinden bıkmış oldukları için mi, yoksa konuşmanın bir şekilde siyasete varması muhtemel olduğu için midir bilinmez, baro odasına birlikte girdiğiniz kişi haricinde kimseyle konuşmaz ve duruşma sıranız gelince de çıkar gidersiniz.

Bir müddet baro odasında oyalandıktan sonra, aldığım baro puluna tükürerek yetki belgemin sağ üst kısmına yapıştırdım ve klasörümün içindeki şeffaf dosyaya yerleştirdim. Böylece yetki belgesinin kırışmasını önlemiştim. Hakime verilen belgelerin her zaman düzgün olması gerekir. Ben de olsam kırışık buruşuk kağıtları kabul etmezdim. Bu konuda Türkiye'nin hakimlerine destek olmak için Taksim'de etekle yürümeye razıydım.

Nihayet duruşma vakti gelmişti. İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesi duruşma salonu önünde mübaşir avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

-2015'e dokuzyüzonaltııı!Duruşmayaaaaa!

Allah'ım, sanki bir karga sürüsü üşüşmüştü başımıza ve bir türlü gitmek bilmiyordu. Aksi gibi tedbirli bir mübaşirdi. Sesinin duyulmamış olabileceğini düşünerek aynı tonda tekrar bağırdı.

Şu dünyada sesi güzel olması gereken üç meslek vardır kanımca. Şarkıcılık, müezzinlik, mübaşirlik. Yoksa biri sanattan, diğeri dinden, öteki de adaletten nefret ettirir.

Mübaşirin sesi kadar tavrı da önemlidir. Çünkü her mübaşir aslında yanında görevli olduğu hakimi yansıtır. Bu durum hiç şaşmaz. Mübaşir insanlara karşı nazikse, hakim muhakkak bu konuya dikkat eden bir insandır; kabaysa, hakim de öyledir; boş vaktinde elinde gazete görürseniz, hakim kitap kurdudur; mübaşir tatlı dilli güler yüzlü ise hakim anlayışlı ve babacan bir tiptir.

EYVAH, AVUKAT OLDUM !!!  #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin