"Yarın, bambaşka bir Smyrna'ye uyanacağız."
Arkasında bıraktığı şehri güvertenin penceresinden seyre dalmışken, bu şehre geldiğinde taşıdığı umutları anımsamıştı genç adam. Tüm bu umutların ve hayallerin beslediği cesaretle söylemişti zihninde yankılanan bu cümleyi. Pek de yanılmış sayılmazdı, zira bir teğmen olarak geldiği bu şehirden, bedbaht bir genç olarak ayrılıyordu. "Ne çok şey değişti." diye geçirdi içinden. Duvarlarını üniformasıyla ördüğü ruhuna bu şehirde kavuşmuştu Leon, gerçek aşkı bu şehirde bulmuştu ve her ne kadar başlarda inkar dahi etse, yıllar boyu gölgesinde büyüdüğü, henüz kendisi var olmadan onun kaybıyla sınandığı ağabeyini vermişti ona Smyrna.
Ona getirdikleri yanında ondan alıp götürdükleriyle kalbinde açılan o derin yara, Leon'u bitap düşürmüştü. Babasını yitirmişti genç adam, yaşadığı o vakte dek ona kavuştuğu da söylenemezdi aslında. Hayatındaki insan onun kumandanı iken, yitirdiği adamın acısını hissetme safhasında rütbeler, ünvanlar bertaraf oluyor, yüreğine yalnızca ve en ağır şekilde bir babayı kaybedişin sızısı doluyordu.
Bir dostu kaybetmişti Leon, onunla büyüdüğü topraklara geri dönerken, arkadaşını ondan alan o ölüm emrini düşünüyor, kederi ve hüznü katbekat artıyordu.
Ve bir sevgiliyi kaybetmişti Leon, henüz yeni bulmuşken ve yine tam kavuşamamışken...Bu yalnızca hayatından bir parçayı, kıymetli bir şahsı kaybediş değildi. Tüm benliği ona dönüştüğünden, Leon kendini bırakmıştı ardında; aklını, ruhunu, kalbini...
Ardından gelen kapı gıcırtısı sesiyle irkildi genç adam. İçeri giren kişi Ali Kemal'den başkası değildi.
"Ne yaparsın böyle burada, bir başına?" dedi Ali Kemal. Leon önce bu alakasından hoşnutsuz bir vaziyette gözlerini devirse de, içini dökmeye ne denli ihtiyacı vardı, Tanrı bilir...
"Son kez Smyrna'ye bakıyorum." dedi Leon.
"Neden son olacakmış?" dedi Ali Kemal, birkaç adımla aralarındaki mesafeyi sonlandırarak kardeşinin yanındaki yerini almıştı. "Hani söz vermişsin ya, dönecekmişsin İzmir'e?"
Hilal'e verdiği sözü işitmek epey heyecanlandırmış olacak ki , Leon bir hışımla Ali Kemal'e dönerken hemen yanında duran vazoyu devirmiş, tuz buz etmişti. Kardeşinin bu heyecanı karşısında kayıtsız kalamayan Ali Kemal ise gülüşünü gizleyemez bir vaziyetteydi.
"Gülme!" dedi Leon. "Sen nereden biliyorsun bunu?"
Ali Kemal soruyu yanıtlamak şöyle dursun, kendini tutamayarak gülmeye devam ediyordu.
"Ne diye gülersin be adam!? Söylesene sen nasıl..."
"Hilal söyledi, gemi kalkmadan az evvel." diye böldü Ali Kemal. "Döneceğini söylerken gözlerindeki ışıltıyı tarif dahi edemem."
Kalbindeki hareketlenmeyi ve yumruyu epey tesirli bir halde hissediyordu Leon. Bir yanı Hilal'den ileri gelen bir mutluluk hissiyle doluyor, öte yandan ona kırgın yanı önüne çıkan herkesten, onu son bir kez görememenin hesabını sormak istiyordu.
"Neden gelmedi biz giderken o vakit?"
Cümlesini bitirmesinin ardından ciğerlerine doldurduğu nefesle sakinleşerek konuşmaya devam etti; "Ben...Elbette ki benimle gelmesini her şeyden çok isterdim lakin gelmediği için kızmıyorum ona. Beni ona bu denli bağlayan bir yanı da zaten vatanına,toprağına olan bu bağı, sevdası, bu tutkusu...Hem ben,elbette geri geleceğim, onu bulmak için elbette ömrümün sonuna dek mücadele edeceğim; lakin neden son bir kez olsun görmeye gelmedi beni?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Namütenahi
Fanfiction"Ben kardeşimi yitirdim." diye fısıldadı yorgun düşen sesiyle Niko. "Canımın parçasını yitirmişken bu uğurda fazlasını feda edemem. Üstelik yitirdiğim, barışın zerresini getirmemişken..." " Yorgo bir kahramandı; çünkü inandıkları uğruna canını feda...