Bölüm 6: Madalyonun İki Yüzü

444 29 19
                                    

*Öneri: Eklenen her parça, kendisinden sonra gelen kısım adına eklenmiştir. Videolara geldiğinizde oynatmanız ve video eşliğinde okumanız tavsiye edilir. Keyifli okumalar...


Leon ve Veronika, aldıkları yangın haberi ile koşar adım dostlarının evine varmışlardı. Tarihi konaktan geriye kalan yalnızca kül ve duman, koca bir enkazdı. Helena ve annesi bir kaldırımın kenarında, üzerlerinde battaniyelerle oturmuş, ölümün eşiğinden kurtulmuş olmanın tesiriyle hayret ve korku içerisinde evlerinin yok olup gidişini izliyorlardı, babası ise henüz dumanın tesirini atlatamamıştı, başına gelen birkaç tabip onu iyi etme gayreti içerisindeydi. Yangın ise henüz kontrol altına alınmışsa da evi kurtarmak için artık çok geçti.

"Helena..."

Leon'un sesine tepkisiz kalan Helena, hüznünün ve korkusunun yanında başka duygulara misafir etmişti zihnini. Onu kurtaran gözleri düşünüyordu yangından canını kurtardığından beri. Kahramanı olmasından ileri gelmeliydi bu merakı, başka ne olacaktı ki? Üstelik o adamı hiç tanımıyor olması ve kaçıp gidişi adamın fikrine düşmesine adeta davetiye çıkarıyordu. Suçladı kendini Helena, ölümden dönmüşken ve doğduğu evi yitirmişken aniden çıkıp gelen bir yabancı ile aklını meşgul ettiğinden suçladı kendini.

"Helena!"

Omuzlarına davranan bir çift el ile sarsıldı ve kendine seslenildiğini nihayet idrak edebildi genç kadın.

"Leon..."

Dostunun yüzüne baktığı anda gözlerinden serbest bırakan yaşları yanağında biriken isi süpürüyordu.

"Gitti, evimiz, anılarımız, değer verdiklerimiz kül oldu gitti." dedi kadın çıtırdayan enkaza bakarak.

"Üzülme yalvarırım Helena." dedi Leon teselli etmek istercesine. "Size bir şey olmadı ya!"

"Lütfen bize gelin." dedi Veronika tüm şefkatiyle.

"Çok teşekkür ederiz; lakin bağ evine geçeceğiz." dedi Helena'nın annesi, Kirya Elefteria.

"Büyük bir facianın eşiğinden döndünüz." dedi Veronika, "Bırakın bu şoku atlatana dek misafirimiz olun, birkaç gün en azından."

İkna olmuş vaziyette var güçleriyle ayaklandılar ailece, yitirdiklerine son kez bakışlarının ardından kendileri için çağırılan arabalara binerek konağa doğru yola çıkmışlardı. Vardıklarında Veronika büyük bir telaşla odalarını hazırlatmış, misafirlerinin yerleşmeleriyle alakadar olmuştu. Helena ve annesi Veronika'nın esvaplarından giymişlerdi, babası ise Leon'un pijamalarını geçirmişti üzerine. Herkes derin bir uykuya dalmışken Helena sessizce salona inmiş ve pencerenin kenarında yaşadıklarını düşünmeye koyulmuştu. Doğup büyüdüğü ev bir anda kül olmuştu, ölümden dönmüştü üstelik. Yaşadığı bu facianın yanında düşüncesini gölgeleyen şeye akıl sır erdiremiyordu genç kadın.

Kimdi o adam?

Birkaç güne unutacağını düşünüyordu Helena. Hiç görmediği bir yüzün onu ölümün kıyısından çekip alması olmalıydı bu düşünceli halinin nedeni.

Uykuya galip gelme hususunda habersizce dostuna eşlik ediyordu Leon. Odasında bir başınaydı, çalışma masasının başında, mürekkebiyle henüz ıslanmış kalemine dalmıştı gözleri. Duyguları bir çağlayan misali yüreğinden tüm vücuduna akarken bir türlü ellerinden kalemine akmıyordu. Elleri aşkı yazmak istiyordu zira, yazdıklarını yüreğinin sahibine ulaştırmak istiyordu ardından. Belki de hiçbir dünya kelamı yetmezdi ruhuna sahip o okyanus gözlü kıza duygularını anlatmaya; lakin aşkının üzerine bir de özlem eklendikçe ondan başka bir hususla alakadar olma isteği uçup gitmişti. Yerini bilseydi en azından, eliyle dokunamadığı, gözüyle göremediği sevdasına mürekkebi dokunsaydı. Belki genç kadının hasretinin gözyaşı ıslatırdı genç adamın akıttığı mürekkebi. İkisi de kalplerinden akacaktı, kalplerinden akan birbirine karışacaktı, cihanın en manalı kavuşması olmaz mıydı bu?

NamütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin