Bölüm 9:Bir Elmanın İki Yarısı

571 36 22
                                    

1934

Gözleri çakmak çakmak, alabildiğine mavi... Maviliklerin etrafını saran arsız kırışıklıklar istemsiz bir hüzün sürüklese de adamın kalbine, hayatını adadığı iki mücadeleden de galip ayrılmanın mutluluğuna gölge düşürmeye yetmiyordu. Yorgundu adam, bedeni ziyadesiyle yara almıştı vaktiyle, ruhu ise bedeninin yarasına gülerdi zaman zaman. O yaralar kabuk bağlarken, içine sığdırma hususunda artık başarısız olduğu özlemi nihayet dinecek olmanın bahşettiği sabır bastırıyor, kavuşmadan evvel nefes alabilmeyi bir an olsun mümkün kılıyordu.

En son yıllar evvel ayak bastığı, kalbini adadığı toprakların halkı tarafından en acı vaziyette lanetlendiği bu yerleri tekrar dövdükçe ayakları, aldığı yaşların onu hayatın sonuna yaklaştırmış olma hakikati anlamını yitiriyordu. Cennet dedikleri bundan ala olamazdı, hür olmanın kıymetini yeniden hissetmek, vakti zamanında çektiği tüm azapların yegane armağanıydı.

Taş ve tozlu sokakları ağır adımlarla aşarken, biraz yaşının, daha ziyade yorgunluğunun tesiriyle elindeki adresi bulamayacağına kanaat getirdi. Cebinde kıymetli bir hazine misali özenle katlayarak sakladığı kağıdı çıkardı, usulca açtı ve etrafında adres sual edebileceği birilerini aramaya koyuldu.

Sabahın pek erken vakitleri olmasından ileri gelen tenhalık, adres sorma hususunda adamın işini güçleştiriyordu.

"Hayır dayı, hep sen alıyorsun ekmeği, ucunu yiyorsun hemen! Bu kez ben alacağım."

"Beni yakalarsan ekmeği de alırsın o vakit, küçük tospağa!"

"Tospağa deme bana, sinir oluyorum şu lafa!"

Kız olan on ila on bir, erkek olan ise on üç ila on dört yaş civarı olan bu iki haylaz, hafif eğimli sokağın tozunu yüzlerine çıkaracak hızda koşarken hızlarını alamayıp onları tebessümle izleyen adama çarpmışlardı.

"Nereye böyle afacanlar?" dedi gülerek adam.

"Afacan değiliz biz bir kere!" diyerek çıkıştı kız, kırmızı bir tokayla tutturduğu saçlarını geriye savururken bilmiş bakışlarını adama dikti, "Dayım koca delikanlı oldu, ben de çocuk değilmişim artık, teyzem öyle diyor."

Neşeyle güldü adam.

"Öyle mi diyor teyzen, başka ne diyor?" diye sordu tüm şefkatiyle.

"Çok güzelmişim, annem gibi cadıymışım bir de."

Bu kez kahkaha attı adam. Kızın, bildiği en güzel gözlerden pek de aşağı kalmayan masmavi gözlerine baktı, sarı saçlarını sevdi bakışlarıyla ardından. Küçük kızın her bir parçası adamı hatıralarına sürüklerken buğulanan gözlerini yaşların düşmemesi umuduyla birkaç kere kırpıştırdı.

"Yabancılarla konuşma da diyor ama." dedi oğlan. Şüphe dolu bakışlarını adama diktiğinde ciddiyet takınmış yeşil gözleri adamın yüreğini, neden olduğunu idrak edemeden sıcacık etmişti. Anılarla boğuşurken ve anılarının sahiplerine kavuşmaya pek az vakit kalmışken heyecanını dindirmek adına bir an için üzerlerinde dalgalanan al bayrağa dikti gözlerini adam, yüzünde açan gurur çiçekleriyle tebessüm ederek bakışlarını kıza döndürdü.

"Adın nedir senin güzel kızım?"

"Halide." dedi küçük kız sağa sola sallanarak.

NamütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin