Bölüm 2:Kimdir Kahraman, Kimdir Hain?

698 42 8
                                    

"Andreas Bey ne vakit yazı gönderecek sana?" dedi Niko, kirli pencereden sızan cılız ışık yüzüne vururken, "Madem bir işe niyetlendik, hemen başlamak lazım gelir."

 Niko haklıydı. Savaş Yunanistan ve Anadolu coğrafyasını büsbütün esir almışken daha fazla beklemek herkesin zararına olacaktı; lakin yeni bir yazı kaleme almak için aklındakileri toparlayamıyordu Leon. Bu sebeple yeni bir yazı kaleme alana kadar ki bunu ivedilikle yapmalıydı, yüreğinde en son kopan fırtanaların mürekkebinden aktığı yazıyı basma kararı aldı. Babasının ölümünden beri bu yazıyı ceketinin cebinde, kalbinin hemen üzerinde taşıyordu.

 Usulca yazıyı cebinden çıkardı ve Niko'ya yöneldi.

"Smyna'den ayrılmadan evvel bana bir yazısını vermişti Andreas." dedi ve titreyen elini Leonidas'a has özgüveniyle perdeleyerek kağıdı Niko'ya uzattı. "Bunu şimdi basabilir miyiz Nikos?"

 Nikos hızlıca ve gülerek aldığı kağıdı açarken başını sallar vaziyette "Bizi öldürecekler kardeşim." diyerek baskı makinesine yöneldi.

  Yazısının basılması ile girdikleri bu yolun heyecan ve endişesiyle matbaanın ortasında duran büyük masaya yöneldi Leon. İki elini masanın kenarına dayadı ve takatsiz kalan kollarıyla tahta parçasından güç almaya gayret etti. Köşede duran sönük vaziyetteki gaz lambası ve etraftaki kağıtlarla birlikte zihnini kovalayan anılar kafasının içinden kalbine süratle ilerliyor ve sıcacık bir heyecanla dolduruyordu içini. Benliğinin teslimiyeti hatrına düşmüştü, bir zatın yaşayabileceği en hakiki ve en güzel mağlubiyeti anımsamıştı. Çıktıkları bu yolun dikenlerini düşündükçe, küçük sevgilisinin cesaretine bir kez daha hayran kalmamasının mümkünatı yoktu. İpek kadar yumuşak dudaklarda ilk kez kaybolma isteğini yenememesinin nedeni de aşkına eşlik eden bu derin hayranlık değil miydi zaten? Tutkusu gözlerinden alev alev parlayan bu küçük kızın Halit İkbal mahlasını kendine yakıştırarak yazdığı bu cesur yazılar, o gece, Halit İlbal'in Hilal olduğunu öğrendiği gece aslında bir milletin kaderi ile birlikte bu genç adamın da hayatını tümüyle değiştirmişti.

 Gayri ihtiyari dudaklarına götürdüğü ellerinde sevdiğinin sıcaklığını ve kalbinde yine onun muhabbetini hisseden Leon, ayrılık kelimesinin yalnız ve yalnız bedenlerine has olduğunu bir kez daha idrak etmişti. Kapalı gözlerinin önünde çakmak gözleri belirirken dudağının kenarının hafifçe kıvrılmasına sebep o ince gülüşe mavi olamıyordu. O mavi gözler ki, dökülmeyi ve dahi boğulmayı arzulatacak bir derya, o gözler ki külleri bile yakmaya pek hevesli bir ateş...Mavi denen renk, nasıl kırmızıdan daha sıcak olabilirdi?

 Arzu ve hasretin ele geçirdiği bedeni bir hışımla doğruldu yaslandığı yerden, yazıların basılmasını beklerken matbaa içerisinde volta atmaya başladı. Akrep yelkovanı, saatler birbirini ve yavaş yavaş gece günü kovaladıkça Leon'un sabırsızlığı artıyordu. 

"Daha ne kadar sürecek?" dedi Leon sabırsızlıkla.

"Biraz sabırlı ol." dedi Niko. "Yürüyeceğimiz yol bu kadar uzunken sen yazının basılmasını bile bekleyemiyorsun." gülümsedi ve Leon'un omzundan tuttu hafifçe. "Ayrıca müjde, şehre dağıtılacak parti tamam."

 Hevesli gülümsemesi Leon'un tüm yüzüne hakimken, üstüste konan kağıt yumağını hızlıca kucakladı genç adam. Yarısını Niko ile bölüşerek hızlıca karanlık ve tenha şehir yoluna koyuldular. 

 Şehir merkezine vardıklarında tüm cadde ve sokaklardan insanlar çekilmiş, Atina geceyi karşılarken derin bir sessizliğe bürünmüştü.Kamufle olma amacıyla giydikleri siyah ve gösterişsiz kıyafetleriyle zor seçilen iki adam, etrafa göz gezdirmelerinin ardından ellerindeki yazıyı dağıtmaya başladılar. Her dükkanın, mağazanın, bonmarşenin, evin, patisserienin kapısının altından attıkları kağıtlar kısa süre içinde tükenmiş, ikisi de rahat bir nefes almıştı.

NamütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin