Bölüm 8: Kavuşma

705 44 17
                                    

Küçük bedeninin ev sahipliği yaptığı o koca kalbe iki büyük sevda sığıyordu: Biri babasından miras aldığı vatan sevdası, bir diğeri ise annesinin mirası olan aşktı. Leon ise ona, bu iki kutsal duygunun esasen birbirinin yansıması olduğunu en tutkulu biçimde öğretmişti. Vatanına tüm varlığını adamış olan Hilal sevdanın en büyüğüne karışmış ve çorak ülkesinde aşk yeşermişken, her zerresiyle dönüştüğü ve vatan sevgisine denk düşen sevdasıyla sarmaladığı Leon olmadan yaşamasının mümkünatı yoktu. Öylesine o olmuştu ki genç kadın, öleceği haberini aldığından beri zaten yaşadığını hissedemez olmuştu. Bu sebeple de zaten ruhu ile vedalaşmış olan beden denen yükten kurtulup sevgilisine kavuşma niyetindeydi. Bir zamanlar vatanı için ölümü kucaklamaya niyetlenmişken şimdi aynı cesaretle bunu Leon için yapacaktı.

Nefes alışının son vakitlerini açık pencerenin yanında geçiriyordu genç kadın. Deniz gözlerine oturan kan kırmızısı hüznü ile bakışı hemen yanında asılı duran gaz lambasına takılı kalmıştı. Yanan cılız ateşi yüreğine benzetmekten alıkoyamıyordu kendini. Hafif aralık pencereden içeri sızan serin rüzgar cam muhafazanın içinden dahi ateşi titremeye yetiyordu, alevi titretmeden evvel genç kadının sarı saçlarını okşamaktan geri durmuyordu.Aynı rüzgarın kendi saçlarından evvel sevdiğinin saçlarını okşadığından habersizdi. Ciğerlerini yakan havayı her seferinde daha kuvvetlice teneffüs ediyordu Hilal, nefes almanın mümkünatı her defasında azalıyordu zira.

Tatlı rüzgar sevdiğinin saçlarına ulaşmadan evvel kendi dalgalı saçlarını dağıtmıştı Leon'un. Leon ise aldırış etmeden ara sokaklardan yürümeye devam ediyordu. Az evvel kalmaları için ayarladıkları otele Niko ve Helena'yı yerleştirmiş ve kendini şehrinin sokaklarına atmıştı. Atina ona nefes veren, çocukluğu olan şehirdi lakin Smyra onun ruhu, kalbiydi. Hal böyleyken bu topraklardan öte doğduğu şehirde bile yabancı hissetmişti. İnzibatlara yakalanmamaya özen göstermesine karşın anılarının peşinde gitme arzusu sebebiyle dışarı çıkmaktan geri durmamıştı genç adam.

Her ne kadar bu şehir onun ruhu olsa dahi, kalbi olmadan bu topraklar da bir parça eksikti. Anılar genç adamı avutmada yetersiz kalıyor, daha ziyade kalbinin acılara kucak açmasına sebebiyet veriyordu.

Acısının ve hasretinin peşine takılmışken Hilal'i ilk kez gördüğü sokakta buldu kendini. Derin bir nefes çekse de içine ciğerlerine doldurduğu hava ateşini dindirmekten ziyade harlamaya yaramıştı. O mavi gözlere meftun olduğu ilk günü anımsadığında yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu. Gözlerinin mavisinin yanında cesaretinden ileri gelen hırçın dalgaları ile gözlerini okyanusa benzetmişti Leon. Zaten zaman geçtikçe de o hırçın dalgalarda kaybolmuştu.

Yürümeye devam ettiğinde Hilal'in evinde buldu kendini. Onu son gördüğü günü anımsadı bu kez. İpek dudaklarını dudaklarında hissettiği anlar canlandığında gözünde, derinden gelen bir sıcaklıkla titredi Leon. Sıcak nefesi sanki o günkü gibi yüzünü buldu hayalinde, dolu gözleri sevgilisini görmüşcesine buğulandı. Ona veda mümkün değildi, o buse de veda busesi değildi elbet; lakin sevdiğini tekrardan ne vakit göreceğini bilememek kederlerin en deriniydi.

Evin etrafında gezinirken geri dönmesi gerektiğini bir an için idrak etti genç adam. Kimselere görünmeden otele dönmeliydi. Dönüş için yola çıkmadan evvel esen rüzgarla kımıldayan perde dikkatini çekmişti genç adamın. Pencerenin açık olma ihtimali onu hayli şaşırtmışken gözüne ilişen cılız ışıkla sıkışan kalbi nefes almasına mani oluyordu. Belki de evlerine dönmemek üzere gitmişlerdi ve evin yeni sahibine aitti bu ışık ki bu ihtimal onun yüreğini paramparça etmeye yeterdi. Bir diğer ihtimal ise dönmüş olma ihtimalleriydi. Her ne kadar imkansız gelse de bu ihtimalin düşüncesi ile Leon'un elleri buz kesmişti. Sevgiliyi görmenin ihtimali bile bu denli nefes kesiciyken kim bilir onca zaman sonra onu görmek ne tarifi imkansız duygulara gebeydi?

NamütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin