Hermione,bakanlıktaki işlerini bitirdiğinde yoldaşlıkla buluşmak için binadan çıktı. Takip edilmemesi gerektiğini biliyordu ve bu yüzden her adımını temkinle atıyordu. Bir eli ise ceketinin içindeki asasındaydı. Eğer herhangi bir tehlikeyle karşılaşırsa tereddüt etmeden asasını kullanacaktı.
Buluşma yerine neredeyse varmıştı. Bir çalılık sesi duyduğunda hemen arkasını döndü. Görünürde bir şey yoktu. Takip mi edilmişti yoksa? Hermione buluşma noktasına gidip gitmemekte kararsızdı. Eğer düşündüğü gibi biri onu takip ettiyse yoldaşlığın yeri deşifre olurdu ve bu da asla istemediği bir şeydi.
Hermione,saçından bir bukle tutamının havalandığını gördü. Bu ilk başta onu korkutsa da daha sonra olup bitenleri kavradı. ''Harry!'' dedi gülerek. Elini boşluğa koyup pelerini çekti. Harry de gülmeye başladı. ''Ama beni korkuttun.'' dedi Hermione ciddileşerek. ''Takip edildiğimi düşündüm.''
''Takip edilmedin,küçük bir şakaydı.'' dedi Harry arkadaşına güven verircesine. Ve daha sonra da elini omzuna attı.
Harry ve Hermione beraber buluşma yerleri olan küçük barakaya girdiler. Küçük bir barakaydı ama alçak değildi. Hermione ve Harry yoldaşlığın toplandığı odaya varmak için epey merdiven çıkmışlardı.
''Takip edilmediniz,değil mi?'' diye sordu Ron. Harry 'hayır' anlamında başını salladı fakat Hermione cevap vermedi. Bir şey dikkatini çekmiş olacak ki bir süre öylece camdan baktı. Ginny onu omzundan hafifçe dürttüğünde kendine gelip ''Ne oldu?'' dedi kendisini dürten Ginny'e bakarak. ''Asıl sana ne oldu?'' dedi Ron. ''Hiçbir şey.'' dedi Hermione. ''Sarışın bir çocuk gördüğümü sandım.''
Aslında gördüğünü sanmamıştı Hermione. Sapsarı saçlara sahip bir çocuk gördüğüne emindi ama endişelenmesinler diye bunu arkadaşlarına söylemedi. Zaten bunun tehdit oluşturan bir durum olduğunu da düşünmüyordu.
***
''Görevini anladın değil mi Draco?'' dedi Karanlık Lord Draco'ya bakmadan. ''Evet lordum.'' dedi Draco. Başını dikleştirmişti. Anlaşılan bu görev oldukça hoşuna gitmişti.
Yaklaşık yarım saattir sihir bakanlığının önünde bekliyordu Draco. Tam sıkılmaya başlayacaktı ki Hermione'nin kapıdan çıktığını gördü. Hemen arkasından gitmedi. Biraz uzaklaştıktan sonra fazla dikkat çekmemeye çalışarak kızı takip etmeye başladı. Etraf gittikçe tenhalaşıyordu ve bu Draco'nun hiç hoşuna gitmiyordu. Bir çalılığın arkasına saklandı ve elinden geldiğince hareket etmemeye çalıştı. Fakat bir an dengesini kaybetmiş olacak ki çalılıkların sesli bir şekilde çatırdamasına sebep olmasıyla Hermione'nin arkasına dönmesi bir oldu. Tam takip edildiğini anlayacaktı ki görünmezlik pelerinin altından Harry Potter çıktı. Draco tuttuğu nefesi dışarı verirken ne tarafa gittiklerine de bakmayı unutmadı. Fazla uzaklaşmadan ufak ama yüksek bir kulübeye girdiler. Draco birkaç dakika sonra saklandığı yerden çıkarak üzerini silkeledi. Hermione'yi o tenha sokakta kaçırmadığı için Tanrı'ya şükretti. Çünkü eğer öyle bir şey yapsaydı bir de Potter'la uğraşmak zorunda kalacaktı.
Yüksek kulübenin arkasına geçip volta atmaya başladı Draco. İçeride ne olup bittiğini merak ediyordu ama şuan hedefinden şaşmamalıydı. Ona verilen görev Hermione'yi kaçırıp bakanlıktaki ajanı haline getirmekti.
Kulübenin ön tarafından vedalaşan sesler duyduğunda Draco,fazla ortaya çıkmadan kafasını çevirdi. Herminoe dışında herkesi görmüştü ve bu insanları tanıyordu. Kahretsin! O burada volta atarken yoldaşlık yukarıda toplantı yapıyordu. Fakat daha sonra düşününce bunu çok sorun haline getirmemeye karar verdi. Çünkü Hermione'yi ele geçirdiğinde bir nevi yoldaşlığı da ele geçirmiş olacaktı.
Hala Hermione'yi göremiyordu. Yoksa görüş açısına girmeyen bir yerde mi duruyordu? Ya da hiç inmemiş olabilir miydi? Draco ayakkabılarının fazla ses çıkarmamasına dikkat ederek görüş alanını genişletti. Hala ortalıkta bal renginde bukleleri olan bir genç kız görmüyordu. Kapının önünde durduğunda biraz aralık olduğunu fark etti. Draco,fikirlerinin kendisini yanıltmayacağını düşünerek içeri hızlı bir adım attı. Merdivenleri ikişerli ve üçerli çıkmaya başladı. Sonunda kapalı bir kapı gördü ve tahta kapıyı sertçe açtı. Ve galiba bunu hiç beklemiyordu.
Hermione asasını Draco'nun göğsüne bastırıyordu. Gözlerindeki sinir kör biri tarafından bile anlaşılabilirdi ve Draco savunmasızdı. ''Ne işin var burda?'' dedi Hermione tükürürcesine. Malfoy'u birinci sınıftan beri sevmezdi. Gereksiz bir egosu olduğunu düşünürdü. Sorusuna cevap alamayınca asasını biraz daha sert bastırarak tekrarladı. Ama bu sefer sesi daha tehditkar çıkıyordu. ''Sana ne arıyorsun burada dedim!'' Draco'nun aklına hiçbir şey gelmiyordu. Tam şuan bir bahane uydurması gerekiyordu ama sanki düşünemiyordu. Kendine sinirlenerek etrafına baktı,o an yapabileceği tek şeyi yaptı. Hermione'nin kolunu sıkıca kavradı ve ikisi beraber cisimlendiler.
İçindeki birkaç koltuk ve yatak dışında boş sayılabilen bir eve vardıklarında Draco,Hermione'nin afallamış halinden yararlanarak ceketinin iç cebindeki asasını aldı. On beş-yirmi saniye sonra Hermione kendine gelmiş asasının artık kendinde olmadığını anlamıştı. Draco'nun aldığından şüphesi yoktu. Hızlıca ayağa kalktı ve sesini yükselterek konuşmaya başladı:
''Bizi neden buraya getirdin? Neresi burası? Hemen geri götür bizi!''
Draco işaret parmağını salladı 'hayır' anlamında. ''Götüreceğim elbette.'' dedi. ''Ama bir anlaşma yapmamız karşılığında.'' diye devam etti. Hermione kaşlarını çattı. ''Anlaşma mı?'' dedi yüzüne şaşırmış bir ifade yerleştirerek. Draco başıyla onayladı ve ''Bakanlıktaki ajanım olacaksın.'' dedi dümdüz bir sesle. Hermione gözlerini Draco'nunkilere dikti. Şuan sinirden kavrulsa da kendisini kaybetmeyecekti. ''Böyle bir şey olmayacak.'' dedi her kelimeye ayrı ayrı vurgu yaparak. ''Olacak.'' dedi Draco. Sesi oldukça keskindi. ''Bir ölüm yiyen ordusuna hizmet etmeyeceğim!'' dedi Hermione bağırarak. Draco hiç etkilenmemiş değildi ama tavrını hala koruyabiliyordu. ''Gerçek bir bulanık gibi davranıyorsun Granger.'' dedi sesini hiç yükseltmeden. Hermione başını çevirdi. ''Sen de gerçek bir ölüm yiyen gibi.'' dedi tıslayarak. Draco gözlerini koluna çevirdi. ''Her neyse.'' dedi umursamazca. ''Burada bulunma amacım bir bulanıkla atışmak değil. Sana açık bir teklif sundum.'' Hermione alev topuna dönen gözlerini bir kez daha Draco'ya dikti. ''Asla bakanlıktaki ajanın olmayacağım,asla!'' dedi oldukça yüksek bir ses tonuyla. ''Arkadaşlarıma ihanet etmektense ölmeyi yeğlerim!'' diye devam etti. Draco başını iki yana salladı. ''Seni öldürecek kadar aptal değilim Granger.'' dedi sırıtarak. ''Ama herkesin bir zayıf noktası vardır. Değil mi?'' Hermione afalladı. Zayıf nokta mı? ''Açık konuş Malfoy.'' dedi Hermione sabrı tükenmişçesine. Draco muzipçe güldü. ''Bugünlük bu kadar sohbet yeter.'' dedi ve tam Hermione'nin karşısına oturdu. Tek kelime etmedi. Hermione karşısında uyuyakaldığında bile gözünü kırpmadan izlemeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perfect|Dramione
Fanfiction"Her şey kusursuz" dedi Hermione heyecanlı bir ses tonuyla. Hala etrafı seyrediyordu. Yanağına düşmüş bir tutam saçı kulağının arkasına sokulunca arkasını döndü. "Burada çok fazla kusur var. Ama sen,sen kusursuz olan ve her şeyi kendin gibi görensin...