Episode 5|Choose Your Side

2.8K 167 26
                                    

Draco olduğu yere bakıyordu. Ufak bir odaydı ama en azından Azkaban hücresinden daha büyüktü. Çok rahat bir koltuk değildi oturduğu. Tam karşısında bir kapı vardı. Biraz boyası sökülmüştü. Yanında ise bir çekmece vardı. 3 gözlü bir çekmece. Üstünde ise odayı aydınlatmaya yetecek kadar ışık veren bir lamba.

Genç adamın alışık olmadığı bir görüntüydü bu. Malfoy Malikanesi'nin yanına asla yaklaşamayacak olan bir görüntü.

Olanları düşünmeye başlamıştı tekrar. Bir bulanık Draco Malfoy'u Azkaban'dan kurtarmıştı.

Ama neden?

Draco'nun da düşündüğü şey tam olarak buydu. Hermione'nin kendisinden nefret ettiğini biliyordu bu nedenle böyle bir şeye ihtimal bile vermemişti. Ama son söyledikleri bir nebze vicdan azabı çekmesine sebep olmuş olmalıydı ki Malfoy şuan Azkaban yerine kimin olduğunu bilmediği bir evdeydi.

Kapının açılma sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Gelen Granger'dı. Draco'yla göz temasına girmeden elindeki tepsiyi Draco'nun önüne bıraktı. Draco aynı o gün yaptığı gibi inatla Hermione'ye bakıyordu. Onu inceliyordu. Okul bittikten bu yana çok fazla değişmemişti. Bal rengi saçları vardı. Şuanki okuldaki haline göre biraz daha koyuydu. Hala bukleleri vardı. Seyrekti ama vardı.

"Acıktıysan yersin. Acıkmadıysan da acıkınca yersin." Dedi Hermione oldukça mesafeli bir ses tonuyla. Draco'yla göz teması kurmamaya hala özen gösteriyordu. Elindeki tepsiyi yere bıraktıktan sonra hızlıca odadan çıktı. Diğerlerinin yanına vardığında sinirli gözler hala üzerinde barınıyordu. Kendisini fazlasıyla suçlu hissediyordu. Yaptığı harekete hiçbir zaman anlam veremeyecekti. Resmen Malfoy'a acımıştı.

"Lütfen bana öyle bakmayın."

"Nasıl bakmamızı istersin Hermione?" diye sordu Ron sinirle.

"Aptallık ettiğimi biliyorum. Acıdım işte. Anlıktı."

"Anlık hissettiğin duygular için başımızı derde soktun!"

"Üstüne gitme Ron! Pişman olmuş işte." dedi Ginny abisinin gözlerine bakarak.

"Pişman olması bir şey değiştirmiyor değil mi?"

"Ron!" dedi Harry yüksek sesle. Daha fazla gürültü istemiyordu. Ron hışımla evden çıktığındaa Hermione de yalnız kalmak için mutfağa gitti. Ginny arkasından gitmek için ayaklansa da Harry onun kolundan tuttu.

"Ben bakanlığa döneceğim. Birkaç işim var. Siz burada kalın."

Kapının kapanma sesi geldiğinde Luna ve Ginny yerinden kalkıp mutfağa ilerlediler. Hermione'yi göz yaşları içinde bulduklarında hemen yanına iliştiler.

"Seni anlıyoruz Hermione. Ron'un anlamadığına eminiz ama.''

''Ginny ben...İlk defa ilerisini düşünmeden karar verdim. Ama yemin ederim kötü bir niyetim yoktu. Beni öldürmeye çalışan o değilmiş ve beni kurtarırken yakalanması...Kötü hissettim. Ben de onu kurtarmak istedim.'' dedi Hermione. Gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu ama engel olmak gibi bir isteği de yoktu. Yanakları gittikçe ıslanırken Luna hiç büyümeyen minik ellerini Hermione'nin göz yaşlarını silmek için kullandı. Ağlaması gittikçe şiddetleniyordu ve Malfoy'un da bunu duyduğundan emindi.

Sahi Malfoy...O nasıl hissediyordu? Mutlu muydu? Sıkıldığından emindi. Minnettar hissediyor muydu? Bu emin olmadığı şeylerden biriydi. O,çözmesi zor olan bir kişilikti.

''İçeri girelim Hermione,hadi.''

Hermione başıyla onayladı. Salona geçtiklerine Neville'ı kaldırıp iki kişilik koltuğa üç kişi sıkıştılar.

***

Zaman sanki durdurulmuş gibi hissediyordu Draco. Saniyeler saat gibi geliyordu. Çaresizdi ve bu durum da onun hiç alışık olmadığı bir durumdu.

Şimdi ne olacaktı? Lord'un gözünden düşmüştü ama aslına bakarsa bu çok da üzüldüğü bir şey değildi çünkü Draco değişmemişti. Ölüm yiyenlerin arasına zorundalıkla giren genç adam yine ölüm yiyenlerin arasında zorundalıklar yüzünden duruyordu. İyi biri olduğunu iddia etmese bile ölüm yiyen olacak kadar hissiz değildi. Ama soyadı Malfoy'du ve kötü bir insan olarak davranması da bir zorundalıktı. Bütün bunları düşününce ne kadar kısıtlı bir hayat yaşadığını fark etti Draco. Babasının yolundan ilerlemek dışında hiçbir seçenek sunulmamıştı.

Yüzünü iki avcunun içine aldı ve beynindekileri boşaltmaya çalıştı.

"Gidiyoruz Malfoy."

Draco başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Hermione ona sesleniyordu.

"Gidiyoruz. Üçüncü kez tekrar etmeyeceğim."

Draco nereye bile demeden ayağa kalktı ve kendisini çağıran Hermione'yi takip etmeye başladı. Herkesin birbirini tuttuğunu gördüğünde Draco da elini yanında duran Potter'ın koluna koydu. Herkes hazır hale geldiğinde cisimlendiler.

Vardıkları yer bir ormandı. Hiçbir özelliği olmayan dümdüz bir orman.

"Neden buradayız?"

"Bu soruyu sorma hakkına sahip değilsin"

"Bakanlık üyeleriyle mi buluşacağız? Beni tekrar teslim edeceksiniz yani."

"Hayır aptal!" dedi Hermione sertçe çıkışarak ve Draco'ya döndü.

"Bakanlık seni bulmamalı. Yoksa seni kurtardığımız için biz de ceza alırız."

Diğerleri yoluna devam etmiş,Draco ve Hermione'yi arkalarında bırakmışlardı.

"Neden kurtardın beni?"

Hermione durdu. Birkaç saniye bir şey demeden bekledi.

"Ödeşmek için."

"Aynı şey değildi Granger. Ben senin hayatını-"

"Ben de senin hayatını kurtardım. Azkaban'da olmayacak hayatını."

"Peki ne yapacaksın şimdi bana?"

"Bilmiyorum. Bakanlığın seni bulması hepimiz için kötü olur. Ölüm yiyenlerin seni bulması ise muhtemelen sonun olur."

"Hayatımın sonuna kadar saklanamam Granger."

"Evet o yüzden tarafını seçeceksin."

"Ne?"

"Ya gerçek bir ölüm yiyen olacaksın ya da bizimle gerçek ölüm yiyenlere karşı savaşacaksın."

Hermione son sözlerini söylediğinde diğerlerine yetişmek için hızlı adımlar atmaya başladı.

Perfect|DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin