Hermione'yi uyandıran kızıl güneşin göz yakan ışınlarıydı. Ellerini yumruk yaparak gözlerini ovuşturdu. Evde tek başına olup olmadığına bakmak için odaları kontrol edecekti ki dış kapının açılma sesi onu durdurdu. Gelen Draco olmalıydı. Hermione biraz önce kalktığı koltuğa geri döndü.
Draco dün akşam yaptığı gibi tam Hermione'nin karşısına oturup tek kelime etmedi. Hermione onunla göz göze gelmemek için karşısından başka her yere bakıyordu ve bu kesinlikle işe yaramıştı çünkü asasını görebiliyordu. Çok fazla o tarafa bakıp Draco'nun dikkatini çekmek istemediği için bu sefer mecburen karşısına baktı. Bu kadar sessizlik büyük bir gerginliğin habercisiymiş gibi geliyordu Hermione'ye. Bu yüzden bir şeylerden konu açmaya çalıştı.
''Beni ne kadar burada tutacaksın?''
''Buna ben karar vermiyorum.''
Hermione can sıkıntısıyla ofladı. Burada kalmak istemiyordu ve Draco bu şekilde başında beklerken kaçması mümkün olmayan bir şeydi. Evde tek kaldığı an asasını da alıp buradan gidecekti.
''Nasıl anladın? Yani orada olduğumu.''
''Camdan gördüm. O kadar aptalsın ki saklanmamıştın bile. Yüzünü görmeden önce zararsız olduğunu düşünmüştüm ama sen olduğunu ve beni aradığını anladığımda tetikte bekledim. Gerçi pek işe yaramadı ama.''
''Aptal? Şuan güçlü olan taraf benim ve aptal olan taraf da kesinlikle sensin.''
''Güçlüler hep akıllı mı olur sanıyorsun?'' dedi Hermione alayla gülerek. ''Örneğin Voldemort.'' diye devam etti.
''Voldemort hakkında böyle konuşamazsın!''
''Neden? Ajan olarak beni istemesi yeterince aptalca değil mi sence de?''
''Onun her zaman bir planı vardır.'' dedi Draco. Lordu hakkında böyle konuşulması onu epey sinirlendirmişti ama Hermione'nin ona lazım olacağını biliyordu ve bu yüzden ona zarar vermemek için evden hızlıca çıktı. İşte bu tam da Hermione'nin ihtiyaç duyduğu şeydi. Draco'nun gittiğinden emin olduktan sonra oturduğu yerden kalkıp asasını almaya gitti fakat işler bir anda Hermione'nin aleyhine işlemeye başladı. Asasına dokunur dokunmaz içinde bulunduğu ev sallanmaya ve dökülmeye başlamıştı. Deprem gibiydi ama daha yavaştı. Hermione bir anlık gaflette bulundu ve yaşananları durdurmak için tekrar asasını almayı denedi. Bu neredeyse harabeye dönen evin bir kez daha sallanarak sağlam tek bir duvarı kalmamasına sebep olmuştu. Zarar gören tek şey evin kendisi değildi. Hermione,yıkılmış duvarların altında kalmıştı. Başına ve gövdesine sert darbeler almıştı. Yardıma ihtiyacı vardı ama o kadar ıssız bir yerdeydi ki çığlık atmaya hali olsa bile onu kimse duymayacaktı. Ve şuan,şuan hiçkimseden nefret etmediği kadar Draco'dan nefret ediyordu. İyi bir insan olmadığını biliyordu ama bu kadar ileri gideceğini hiç ama hiç düşünmemişti.
Belki de hepsi planlanmıştı. Belki Draco gerçekten sinirlenmemişti,bu sadece evden çıkmak için bir bahaneydi. Hermione o kadar aptal hissediyordu ki... Ne sanmıştı? Ajanlık teklifini reddettiğinde hoş karşılanacağını mı? Bura yoldaşlık değildi. Tam tersi bir ölüm yiyen ordusunun avuç içindeydi. Böyle çaresiz olmaktan nefret ediyordu. Kendisini ölümün eşiğinde gibi hissediyordu ve burada yalnız başına ölmek onu korkutuyordu. Ölmek istemiyordu.
"Hermione!" diye dehşetle bağırdı Draco. Bir taş yığınına dönüşmüş duvarların arasındaki bal rengi saçlar başkasına ait olamazdı. Ama burada ne olmuştu böyle? Etrafına biraz bakındıktan sonra bunları düşünmenin sırası olmadığı geldi aklına ve Hermione'nin üzerindeki bütün taşları kaldırmaya başladı. Bacakları,karnı,boynu ve yüzü kanın kirli rengine bulanmıştı. Draco ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu yüzden onu en yakınındaki Muggle hastanesine götürdü.
Doktorlar,Hermione'nin yaralarına pansuman adını verdikleri bir işlem yaparken içerden orta yaşlı bir adam çıktı ve Hermione'nin neden bu halde olduğunu sordu. Draco bir süre cevap vermemeyi tercih etti ama yanındaki adamın hala gitmediğini fark ettiğinde yaşanan şeyleri anlattı.
"Biz birlikte kalıyorduk. Bir dağda,tatil gibi bir şey yapıyorduk ama daha sonra tartıştık. Bu yüzden ben evden çıktım. Ben yokken deprem olmuş olmalı. Hermione'yi bulduğumda evden eser yoktu."
Draco'nun anlattıklarında çok fazla doğruluk payı yoktu ama yine de bu anlattıkları karşısındakini tatmin etmeye yetmiş gibi duruyordu. Adam tam kalkacakken gözleri Draco'nun koluna takıldı. "Oldukça güzel bir dövme." Dedi baktığı yeri işaret ederek ve oradan ayrıldı.
Draco,gözlerini cama dikmiş Hermione'nin uyanmasını beklerken istediği oldu. Hermione biraz yerinde kıpırdandıktan sonra gözlerini açtı. Etrafına bakmaya başladığında da Draco'nun kendisine doğru hareket ettiğini gördü. 'Bu ne cüret?' dedi içinden.
"Evi ve kendini bu hale getirmeyi nasıl becerdin?" dedi Draco. Sesinde az da olsa sinir vardı.
"Ben değil,sen yaptın." diye cevap verdi Hermione.
"Tanrı aşkına Granger! Ben orada bile değildim."
"Evet değildin ama gitmeden önce her şeyi planlamıştın,değil mi?"
"Ufak bir beynin vardı onu da kaybettin galiba."
"Ben dalga geçmiyorum Malfoy! Asamı bilerek görebileceğim bir yere koydun. Evden çıkmak için bahane buldun çünkü benim tek kalır kalmaz asamı da alıp gideceğimi biliyordun! Ve bu yüzden asama büyü yaptın! Ona dokunur dokunmaz ev üzerime yıkılmaya başladı!"
Draco duyduklarına inanamıyordu. Böyle bir şey yapmadığına emindi.
"Ben senin asana büyü yapmadım,Tanrı şahidim olsun ki yapmadım. Hatta asan evde bile değildi." dedi Draco ve ceketinin içinden Hermione'nin asasını çıkardı.
"Sana inanmıyorum! Teklifini kabul etmediğim için beni öldürmek istedin değil mi? Aşağılık herif!"
"Yapmadım Granger,seni öldürmeyi düşünmedim. Bana inanmalısın."
"Sana neden inanmalıyım? Bir ölüm yiyene neden inanmalıyım? Onlarca katilin yanında olan bir insana neden inana-"
Draco,Hermione'nin sözlerini bitirmesini beklemeden hastane odasından çıktı.
"Sen de aptal bir katil olacaksın Malfoy! Bana inanmalısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perfect|Dramione
Fanfiction"Her şey kusursuz" dedi Hermione heyecanlı bir ses tonuyla. Hala etrafı seyrediyordu. Yanağına düşmüş bir tutam saçı kulağının arkasına sokulunca arkasını döndü. "Burada çok fazla kusur var. Ama sen,sen kusursuz olan ve her şeyi kendin gibi görensin...