V I L A N D A
Calum'un son attığı mesajın üzerinden birkaç gün geçmişti. Zaten her gün konuşmuyorduk, bu yüzden bu durumu garipsemek istemiyordum. Fakat, beni huzursuz eden başka bir şey vardı.
Bu şeyin tam olarak ne olduğunu bilmemekle birlikte, tahmin de yürütemiyordum. Üç ay önce bir kaza atlatmıştım ve geçici ya da geçici olmayan bir hafıza kaybı geçiriyordum. Hatırlamak ya da hatırlamamak tamamen benim elimdeydi. Ne yazık ki, bunu kontrol edemiyordum.
Calum üç aydır hep yanımda olmuştu. Sürekli beni uyuz ediyor ve sinirli birine dönüştürüyordu. Ama, hastane yatağında uyandığım anda karşımda Elena'yı bulmuştum ve ilk görüşte ona âşık olmuştum. Buna herkes şaşırmıştı çünkü ne Elena ne de ben eşcinseldik.
Yine de Elena da beni sevdiğini itiraf etmişti. Calum hayatıma Elena'dan birkaç hafta sonra, eski dostum olduğunu söylerek tuhaf bir şekilde dahil olmuştu. Elena ondan hoşlanmıyordu. Onunla vakit geçirmemden nefret ediyordu ki biz Calum'la yalnızca birbirimizi küçümseyerek eziklemek için kısa süreli olarak bir araya gelirdik.
Calum'un babası Bay Hood benim tedavi uzmanımdı. Bir nevi psikoloğum da sayılırdı. Calum'un aksine çok centilmen ve beni önemseyen bir adamdı.
Elena artık okulda beni Calum'dan uzak tutmaya başladığında, Calum bir şekilde telefonuma erişerek numarasını kaydetmiş ve bana mesajlar atmaya başlamıştı. Bu durumdan hoşnut değildim ama Elena'nın durumdan haberi olmadığı için memnundum da. Haberi olsaydı, beni Calum'dan uzak tutmaya çalışırdı ve eğer bunu yaparsa, Calum ile geçmişe dönüş biletlerimiz yanardı.
Elena'yı kaybetmek istemiyor, onu seviyordum. Ama, ailemin ve Calum'un anlattığına göre, Calum benim her zaman en iyi arkadaşım olmuştu. Elena beni en iyi arkadaşımdan uzak tutmak isterse, ne yapardım bilmiyordum. Ama, Calum'la yaptığımız anlaşmayı ve verdiğim sözü hatırlıyordum. Vazgeçeceğimi de sanmıyordum.
Bastığım zilin ardından kapı açıldığında, Mali Koa beni selamladı. "Hoşgeldin, Vils," dedi, gülümseyerek. "İçeri geçsene."
"Selam, Mali," dedim ve içeri geçtim. Mali ile her zaman iyi bir ilişkimiz olmuştu. Calum'un aksine, ailesi beni hastanede ilk uyandığım gün ziyaret etmişlerdi. Mali de beni severdi.
"Babam, çalışma odasında, gidip onu çağıracağım." Mali oturma odasındaki kanepeyi işaret etti. "Burada bekleyebilirsin."
Başımı salladım. Tam arkasını dönmüş gidiyordu ki, "Mali," diyerek, onu durdum. Merdivenlerin başında, dönüp bana baktı. "Acaba... Calum'u çağırabilir misin...sakıncası yoksa?"
Mali Koa bir an için durdu. Bana dümdüz bakıyordu. Adılını yinelediğimde, gözlerini kırpıştırdı ve gülümsemeye çalıştı. "E-evet, elbette." Ardından, hızla gözden kayboldu.
Mali'nin tuhaf halini fark etmiştim ama sadece omuz silktim ve bana gösterdiği kanepeye oturdum. Geçen defa geldiğimde ve Calum'u televizyon izlerken bulduğumda, o da burada oturuyordu.
Salonu incelemeye başladım ve bir kaç saniye sonra gözüme çarpan, kendi fotoğrafım oldu. Yerimden kalkıp, vitrine yaklaştım ve fotoğrafı elime alıp inceledim. Bu fotoğrafta saçım uzun ve kırmızıydı. Yanımda Calum duruyordu. Bizim evin bahçesini andıran bir yerdeydik. Arkamızda koca bir kamyonet vardı. Calum bir kolunu omuzlarıma atmış, ben de onun koltuk altına girmiştim. İkimiz de kahkaha atıyor gibi duruyorduk. Üstümüzde Sex Pistols tişörtleri vardı ve bu fotoğrafa bakarken, istemeden gülümsüyor olduğumun farkında bile değildim.
"Michael'ın evindeki partiden sonra, sabaha doğru çekilmiş bir fotoğraf," diye açıkladı Calum. Sesi arkamdan gelmişti. Fotoğrafı yerine bıraktım ve arkama dönüp, üstsüz bir Calum ile karşılaştım.
"Saçlarım kırmızı ve uzunmuş," dedim gülümseyerek. "Eskiden, uzun saçımı sevdiğimi hatırlıyorum ama bir zamanlar kırmızıya boyattığımı bilmiyordum."
Calum gülümsedi. "Michael seni zorlamıştı," dediğinde, sanki bir şeyleri anımsamış ve yüzünü acı kaplamıştı. "Ona itiraz etmiştin ama bir şekilde saçın artık kırmızıydı ve ilginç olan da şu ki, bunu sevmiştin."
Kaşlarımı çattım ve ellerimi belime koyup, arkaya doğru sırtımı eğdim. "Michael'ın kim olduğu hakkında bir fikrim yok." Umursuyor gibi görünmemeye çalışıyordum ama aslında Michael'ın kim olduğunu merak etmiştim. Belki de eski sevgilimdi.
Calum'un yüzü düşmüştü. Aklına gelen şeyleri kafasından atmak için başını sallıyor gibi yaptı. Ardından, tekrar bana baktı. "Neden beni görmek istedin?" diye sordu.
Omuz silktim ve parmağımla çıplak omuzlarını işaret ettim. "Açıkçası, bu manzarayla karşılaşacağımı bilseydim, seni değil görmek, varlığından haberim olsun bile istemezdim."
Calum çok nadir olan kahkahalarından birini attı. "Uyuyordum ve seni görmemi istediğini duyunca aşağı indim. Bu manzara," dedi, eliyle vücudunu gösterirken. "Benim suçum değil."
Kıkırdadım ve Calum'a yaklaştım. Bana gamzelerini belirginleştiren çarpık gülümsemesiyle bakıyordu. Tam karşısında durdum ve elimde olmadan gülümsedim. "İlk kez en iyi arkadaşım olduğuna inandım şu an," diye itiraf ettim.
Calum'un gözlerinde küçük hüzün pırıltıları varken, dudaklarında bir gülümseme bulunuyordu. "Ne?" dedim. "Neden öyle bakıyorsun?"
Calum derin bir nefes aldı ve, "Sadece," dedi. "Sadece, hatırlaman için eskiden yaptığımız şeyleri tekrarlamaya ne zaman başlayacağız merak ediyorum."
Sanki başka bir şeyler söylemesini bekliyormuş gibi, bir anda huzursuz olmuştum. "Şey," dedim. "Hafta sonu başlayabiliriz."
Ardından, yanından geçtim ve Bay Hood'un beni ağırladığı odaya girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
how to make love like Calum // Hood
FanficCalum Hood'un kafası karışıktı. Ama başına gelenlerden sonra geçmişte yaşadığı her şeyi unutan Vilanda Grayson'ın olduğu kadar değil. --texting--