55

1.3K 91 27
                                    

"Calum!" Kaçıncı kez olduğunu bilmiyordum fakat bir süredir bu şekilde bağırıp duruyordum. Calum beni kolumdan tutup çekiştirmeye devam ederken, "Tanrı'm, dur," diye direnmeye çalıştım. Ama, ağzımdan dökülen kıkırtılar beni ciddiye almasını engelliyordu.

"Gitmeni istemiyorum," dedi, son heceyi yeterince fazla uzatarak. Bir elini dizime koydu ve yatağına uzanmama neden oldu. Bir saniye sonra, tamamen üzerimde duruyordu. Başını göbeğime yaslarken, "Birlikte uyumamızı istiyorum," dedi.

Elimi saçlarında ve boynunda gezdirirken, kalp ritmim hızını değiştirmişti. Calum ile uyumak. Calum ile onun yatağında uyumak. Kulağa oldukça eski bir hikayeden alıntı yapılmış gibi geliyordu.

"Yakalanırız," diye diretmeye çalıştım. Yakalanmak pek de umrumda sayılmazdı. Bay Hood bu zamana dek Calum ile olan yakınlığıma bir kez olsun laf etmemişti. Üstelik, aynı evde kalıyor olmamıza rağmen. Neden aynı yatağı paylaşmamıza laf etsindi ki?

Şey, sevişme olayını bunun dışında bırakacak olursak tabii.

Calum ellerini iki yanıma birden koyup, bana tepeden baktı. "İkimizin de umrunda olmayan bahaneler üretmeye çalışma istersen, Villy." Yüzünde hoşuma giden o harika gülümsemesi oluştu.

İki elimi de yanaklarına koydum ve kıkırdadım. "Sen gerçekten kaşınıyorsun, Caluminium."

Burnunu burnuma sürtüp geri çekildi. Bir an için nefesimin kesildiğini hissettim. Bana bir süredir bu şekilde dokunmamıştı. "Sadece seni özlemiş olamaz mıyım?"

Onu ellerimin yardımıyla kendime doğru çektim ve gözlerimi yumup dudaklarından öptüm. Bu vücuduma ufak bir titreme dalgası yollarken, onun tek eli şortumun açıkta bıraktığı tenimde dolanmaya başlamıştı. Bu yakınlığı, uzak kaldığımız her saniye özlüyordum.

"Belki de," dedim, gülümseyerek. "Sadece işi pişirmek istiyorsundur?"

Geri çekildi ve kendini yanıma attı. Gözlerimin içine doğrudan bakabilmesi için ona döndüm. Elini tekrar bacağımda hissetmek, ve dudaklarının tadına yeniden bakmak istiyordum. Konuşarak her şeyi bozmuş olduğumu düşünüyordum.

"Eğer sen istemiyorsan," diye başladı ve omuz silktikten sonra devam etti. "Sana dokunmam. İstemediğin sürece, işi pişirmeyeceğimiz gibi."

Ne yaptığını biliyordum; istediğimi söylememi istiyordu. Bunu benden duymak ona ne kazandıracaktı bilmiyordum, fakat istiyordum. Calum'a sonsuz bir ihtiyaç duyuyordum ve hâl böyleyken durmanın bir anlamı yoktu.

Uzandığım yerde doğruldum ve ellerimi omuzlarına yerleştirdikten sonra, ayaklarımı iki yanına koyacak şekilde, kucağına oturdum. Yüzünde görülmeye değer bir şok ifadesi vardı. Bu, gerginliğimi biraz almış, beni neşelendirmişti.

"Ne yapıyorsun?" diye sorduğunda, ellerimle yüzümü örttüm. Elini ellerimin üzerine koydu ve kahkaha attı. "Ah, hayır, hayır! Bana böyle şeyler yapıp, sonra da ellerinin arkasına gizlenemezsin!"

Kıkırdadım ve, "Sen de öyle yapıyorsun!" diye karşılık verdim. Ellerimi indirdim ve göğsümde birleştirdim. "Bana hafızamı zorlayacak şeyler söylüyorsun ve sonra ben anlamadığımda, konuyu hiçbir şey olmamış gibi kapatıyorsun."

Başıyla onaylarken, hâlâ gülüyordu. "Bu doğru," dedi, itiraf ederek. "Üzgünüm ama, onca şeyi yazdıktan sonra götüm onların arkasında durmaya yemiyor."

Bu beni de kahkahalara boğmuştu. Calum ve anlam veremediğim hareketlerinden biri de buydu; utangaçtı. Dışarıya öyle olduğunu yansıtmıyordu, hayır, hiç yansıtmıyordu. Ama, içeriye bir göz attığınızda, çekingenliğini elli metre öteden bile görebilirdiniz.

how to make love like Calum // HoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin