Karşısındaki kişilerin hislerini önemsemeyen bir avuç insan topluluğu.. kendi menfaatleri uğruna düz bir hayat çizgisinin üzerinde yürüyen bir avuç insan.
yumruklarımı sıkmış ortamdaki kahkahanın biran önce kesilmesi için bekliyordum. başımı öne eğmiştim. bir elime tepsi vardı. öylece beyaz spor ayakkabılarımı izliyordum.
"2 kola 3 limonata" duyduğum sesle başımı bile kaldırmadan tezgaha yöneldim. cidden bu kadar duygusuz insanlar var mıydı?
neden şaşırıyordum ki..? zaten suratı da ürkütücü değil miydi? dalga geçmesi gayet normaldi.. nolacak hayvan işte! sinirle dolaba yönelip kolaları çıkarttım. hemen ardından birkaç taze limon çıkartıp tüm hırsımı limonlardan çıkartırcasına sıktım.
"sakin ol istersen."
duyduğum tanıdık sesle ellerimi limonun üzerinden çektim. ama başımı kaldırmadım.
"Özür dilerim."
bir elini kolumun üzerine yavaşça koymasıyla elimi geri çektim. ve Doğa'nın ela ile yeşil arasında sıkışıp kalmış gözlerine baktım.
"Neden özür diliyorsun? dengesiz misin sen?!"
evet bağıracak kadar dengesiz ve aptal cesaretine sahip bir kızdım. Şimdi boğazıma yapışsa hiçbir şey yapamazdım.. çırpınmaktan başka..
"Fazla uzatıyorsun. Öyle dediğim için özür dilerim. kavgayı sevmem uzatmayalım!"
Sakin bir şekilde karşılaması karşısında öylece bakakalmıştım.
"pe...peki."
hiçbir şey demeden geri limonlara döndüm. "burada mı çalışıyorsun?" cevap vermedim.
"Güzel yer.. aslında bakarsan mimarım. elden geçirmek istersen bana söylemen yeterli" kısa bir sessizliğin ardından orta parmağı ve işaret parmağının sürükleyerek bana yönlendirdiği kartı verdi. " Bu kartım." diye sessizce mırıldandı.
Aklıma takılan tek bir söz ardından bakışlarımı ona çevirdim.
"Madem Mimarsın neden dolmuşa biniyorsun?"
Gözlerimin tam içine baktı. ne değişik gözleri vardı öyle ne yeşil ne ela.. ela yeşili hapsetmişcesine tutuyordu ama yeşil dışarı çıkmak için mücadele veriyordu..
gözlerine nasıl derin bakmışsam dudaklarını okumak zorunda kalmıştım. ne dediğini anlamasam bile "Tamam." demekle yetindim. geri limonlara dönerken tezgahın diğer tarafına yani benim yanıma gelmiş çıkardığım limonları ortadan ikiye kesiyordu.
"Okuyor musun?"
başımı salladım.
"Bölüm?"
derin bir nefes alıp "Konservatuar" diye mırıldandım.
"Ne çalıyorsun?"
"Çello.."
"zor olmuyor mu hem okul hem iş"
ne çok soru soruyordu böyle? Ama inatlık kanımda vardı benim. cevap vermeyecektim. sorusuna cevap vermem için hafifçe öksürdü. yine bir cevap alamadı.
"Peki.." diye mırıldandı.
sıktığım limonları bir kavanozun içine alıp su ilave edip biraz şeker koydum bir avuç buzu bardakların içine koydum hemen ardından bardaklara limonataları doldurdum. bir kaç dilim limonu bardakların arasına sıkıştırdıktan sonra güzel bir görünüm olması için içine nane ilave ettim. hazırladığım içecekleri tepsiye koyup masaya götürecekken bir engelle karşılaştım. Doğa tam önüme geçmiş masaya geçmemi engelliyordu.
"Bence sana sarılmalıyım?"
bu bir rica değildi. bu bir emirde değildi bu.. kendi iç sesiyle konuşuyormuş gibi bir cümleydi..
elimdeki tepsiyi alıp geri tezgahın üzerine koydu. ince uzun parmaklarını ince belime yerleştirip başımı göğsüne yerleştirdi.
hiçbir tepki vermiyordum. ellerim öylece duruyordu. ne ona sarılıyor ne onu itiyordu.
İnce uzun parmaklarını buklelerimde hissetmek mümkündü. greyfurt kokusunu tüm benliğiyle yeşil kazağında hissetmek de mümkündü..
"Doğa!"
dışarıdan gelen bir erkek sesiyle birlikte Doğa'nın benden ayrılıp mutfaktan çıkması bir olmuştu. ne olduğunu bile anlamadan kendimi sebepsiz bir boşluk içine düştüğümü düşünmüştüm..
birkaç dakika öylece durmuş ne olduğunu kavramaya çalışıyordum. Taki Pelin'in gelene kadar.
"Yoğun bakımdan çıktı"
mutluydu. dudaklarına sersem bir gülümseme bağış etmişti. Bir süredir abisi Ertuğrul yoğun bakımda hayat ile ölüm arasındaki o ince çizgide dans ediyordu. Pelin benim en yakın arkadaşımdı. mutluluğumu üzüntümü.. her şeyimi onunla yaşamıştım.
Hiçbir şey demeden sadece ona sarıldım. çenemi kemikli omzuna koymuş kızıl saçlarını okşuyordum. ağladığını hissedebiliyordum. tişörtümün sümük ve gözyaşı ile bulandığını tahmin edebiliyordum. Belli bir noktadan sonra nefes almakta güçlük çekecekti. her zaman böyle olurdu içini çeke çeke ağlardı.
"Bence müşterilere bakmalısın buzlar eridi Aleta..."
Benden hızla ayrılıp buzluğa yönelip yeni buz küpleri çıkardı. sanki az önce ağlayan o değilmiş de benmişim gibiydi. limonatanın içinde eriyerek küçülen buzları bir kaşık yardımıyla çıkartarak yeni küpler koymuştu. ardından bana hiçbir şey demeden eline tepsiyi alıp mutfaktan çıktı.
***
DOĞA...
"Akşam içmeye gidiyor muyuz?"
Cüneyt'in suratına sırıtarak baktım. "Kardeşim!" diyip bir elini bana uzatırken ellerimizi kelepçe yapıp omuzlarımızı tokalaştırdık.
beklentili bakışlarımla gruba bakarken Selim tövbe etmiş gibi ellerini havaya kaldırdı "Yaren kızıyor abi."
"Kılıbık"
Cüneyt'in tıslamasıyla birlikte grupta herkes kahkaha atarken masaya az önce gelmekte olan çalışana baktım. kızıl saçlı kısa ama zayıf olan beyaz tenli bir kızdı. yakın zamanda ağladığı belliydi. beyaz tenli olması ona eksi bir avantaj kazandırmıştı. çünkü gözlerinin altı ve burnu kıpkırmızıydı.
ince ve çatlak sesiyle "Kolalar?" diye mırıldandı. Ender beni ve kendisini işaret ederken yine sessizliğini korumuştu. kızıl saçlı kız bitkin bir biçimde kola pipet ve bardağı önüme koyarken sadece 1 saniye kahve gözlerini ela gözlerime değdirdi. yüzü bana birini andırıyordu. o yüzden bu kadar dikkatli inceliyordum suratını.
"Girdap bara mı gidiyoruz?"
Doruk'un sorusu üzerine "Evet" diye mırıldandım. gözlerimi bir saniye bile kızıl saçlı kızdan ayırmamıştım. kız servis işini bitirince son kez gözlerini gözlerime değdirdi. o kadar derin bakıyordu ki biran tüylerimin ürperdiğini hissettim. bakışlarımı kaçırmadan gözlerine sabitledim. yüzümü inceliyordu. kirli sakallarımda her bir detayı unutmayacak şekilde inceliyordu neredeyse.
"Pelin?"
Aleta'nın sesi üzerine hem ben hem kızıl saçlı kız ona yöneldik. "Serhat bey gelmişti ama.." sol elinin başparmağıyla dışarıya açılan kapıyı gösterirken gözleri hem benim hem Pelin'in üzerinde geziniyordu.
Pelin,boğazını ufak bir öksürükle kaşırken elindeki boş tepsiyi Aleta'ya verip durgun bir yürüyüş biçimiyle kapıda dikilen siyah takım elbiseli adama doğru yürüdü. bakışlarım hâlâ Pelin'in üzerindeyken Aleta'nın da gittiğini hissettim.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALETA
ChickLitIsmim hic görmediğim annemin,anlattığı masallarda bir yumak haline gelen ipin ucunda asılı kalmıs kanatsız melekten geliyor.. Bana okuduğu kısa.. minik.. ve karmaşik hikayelerden.. Geceye göz kırpan dolunay bulutların arasinda sıkışıp kalmış tüm k...