....

58 8 2
                                    

Deniz..

Bazen nefretle baktığım dalgalarına.. bazenleri huzur bulduğum dalgaların kıyaya vuruş seslerini dinlemek her şeyi 1 saniye de olsa unutmama yardım ediyordu. Pelin'in ölümünün üzerinden 1 ay geçmişti. Ortada bir katil veya bir şüpheli yoktu. ortada olan tek şey kalbimdeki yaraydı. Pişmanlık sert bir yumruk gibi kalbime indi.. bir an nefessiz kaldım. sanki canımdan can alıyorlarmış gibi ağlıyordum. en son ne zaman böyle ağladım bilmiyordum. aslında çok iyi biliyordum sadece zamanın yaralarıyla üzerini örtüyordum.

var oluşumuzun bir sebebi vardı. Bir sebep için var oluyorduk. kısacık mutluluklar için binlerce kez acı çekiyorduk. Küçücük gülümsemenin ardına saklanan bir bedel vardı. bu küçük.. saçma bedeller hayatımızın yönünü bir anda değiştirebiliyordu. her şey üç saniyelik bir gülümsemeye bağlıydı.

acı çektiğim bariz ortaydı. kimseden saklamak zorunda hissetmiyordum mutsuzluğumu. sahte gülümseyen maskeler takmak zorunda değildim. rahattım aslında bir bakıma. zorla gülümsemiyordum. kimseyle konuşma zorunluluğum yoktu. sadece nefes alıyordum.

özlemek saf bir cümleydi ölmek ise tam bir bütündü. eğer her mutluluğumu tek bir bedelle ödeyecek kadar şanslı olsaydım. tek bir bedelle her şeyimle yanardım.

"Selam,"

duyduğum tanıdık gelen sesle başımı sağ tarafa çevirip yanımda oturmakta olan Doğa'ya baktım. saçları uzamıştı. sakalları eskisinden daha uzundu ve zayıflamıştı. kollarını kavuşturmuş bacaklarını uzatmıştı. denize bakıyordu. derin derin.

"İçine düştüğün bu durumu ancak denizin durgunluğunu izleyerek birkaç dakika da olsa unutuyorsun değil mi?"

cevap vermedim. Denize bakmaya devam ettim. usulca yanıma kaydı. kolu koluma değiyordu. hiçbir şey hissetmiyordum. normal olarak heyecanlanıp ellerimin titremesi gerekirken tepkisizdim. dizlerimin üzerinde olan ellerimi usulca kavrayıp avuç içlerinin içine aldı. elimi tutan ellerine baktım. ellerim kaybolmuştu ellerinin arasında. üşümüş parmak uçlarım ellerinin sıcaklığıyla ısınmıştı.

"Ellerin çok üşümüş."

bunu söylerken kızarmış parmaklarıma bakıyordu. küçücük bir duygu patlaması ile gözyaşım elinin üzerine düştü. buruk bir gülümsemenin ardından ellerimi bırakıp beni kollarının arasına aldı. kafam göğsünde sessizce ağlıyordum. saçlarımı okşuyordu. gözlerimi kapamış gözyaşlarımın kabanını ıslatmasına izin veriyordum. bir yandan huzur verici ve rahatlatıcı bu durumun içinden çıkmak istemezken bir yanım hiç rahat değildi. onda beni iten bir şey vardı. bu şeyin tarifini anlatamıyordum.

Şuan için hiçbir şeyi kafaya takmak istemiyordum. günlerin uykusuzluğu gözlerime çökmüştü. sadece birkaç dakikada olsa gözlerimi dinlendirmek istiyordum.

***

Doğa-

Morarmış göz altları geçmişini anlatmak için yeterli bir görüntüydü. O benim için Ay Tenli Kadın'dı..

narin ve pembe bir kız bana her şeyi unutturacak kadar büyülüydü. mis kokulu saçlarını koklamadan edemiyordum. burnumu saçlarından çektiğin an sanki nefes alamayacak gibiydim. huzurdu. saçlarının kokusu huzurdu. ufacık gülümsememin sebebiydi bu kız.

"Aleta,"

usulca fısıldadım. gözlerini kapamış kabanımın yakasını tutan elleri dizlerine düşmüştü. hafif nefes alışlarını duyabiliyordum. içli içli nefes alıyordu. sanki.. nefes almaktan korkuyormuş gibi.

onu kollarımla daha sıkı sardım üşümemesi için. hatta kucaklayıp günlerin uykusuzluğu ile derin bir uykuya dalan Aleta'yı arabaya götürdüm. arabanın arka koltuğuna usulca yatırdım. hemen ardından sürücü koltuğuna geçip klimayı çalıştırdım. arabanın içi yavaşça ısınırken siyah kabanımı üzerimden çıkartıp Aleta'nın üzerine örttüm. boynumdaki atkıyı ise katlayıp kafasının altına koydum. arabayı çalıştırırken onu evime götürmenin doğru olup olmadığını iki yanımdaki meleklerle tartışıyordum.

sonuç olarak Aleta'yı evime götürme kararı aldım. yaklaşık 15 dakika içinde evin önündeydik. mükemmel bir evim yoktu. derme çatma bir binanın 3. katında oturuyordum. Alt katımda bir çift manyak oturuyordu. sabah akşam kavga eden aşktan nasibini almamış yirmili yaşların sonunda yeni bir evli bir çifti. her gece ninni yerine bağrışmalarını dinliyordum. üst katımda ise tamamen sakin bir senarist oturuyordu. tek kusuru yazdığı senaryoları beğenmeyip tüm kağıtları top haline getirip terasıma atmasıydı. en azından ses çıkartmıyordu. yan komşum olan Şükran teyze ise evime kim girmiş kim çıkmış patlamaya hazır bir saatli bombaydı. ki şuanda kucağımda bulunan Aleta'ya bakmış ağzını bağırmak üzere açmıştı. sessizce fısıldadım. "Kız uyuyor şuan olmaz."

Şükran teyze homurdanarak içeri girerken dizimi duvara yaslamış sol kolum ile sağ bacağıma vermiştim Aleta'nın tüm ağırlığını. sağ elimle kotumun ön cebinden evin anahtarını çıkartıp yavaşça kilidi açtım. kapıyı açmamla birlikte Pekmez ayaklarımın dibinde yerini almıştı.

Pekmez'in tüm cilvesine rağmen Aleta'yı odama götürdüm. evin tüm rutubetine rağmen açık mavi duvarları ile ferah bir odaydı.

gecenin siyahını sevmeden önce gündüzün mavisini seviyordum.

siyah deri başlıklı yatağıma Aleta'yı yavaşça yatırırken boynuma sarılmış ellerini çözüp yatağıma yerleşti. usulca mor tüylü pikem ile Aleta'nın üzerini örttüm. yatağın ayakucuna oturup masum yüzünü seyrettim.

bu eylemi saatlerce sürdürebilirdim fakat yaptığımın yanlış olduğunu düşünü yataktan kalktım. odadan çıktığım gibi kapısını yavaşça örterken bacaklarıma yapışan Pekmez'i selamladım. yere diz çöküp başını okşarken Pekmez sırtüstü yere yatmış onunla oynamamı istiyordu. fakat buna vaktim yoktu Aleta'ya yemek yapmalıydı.

1 ay içinde o kadar çok zayıflamıştı ki.. yüzü çökmüş bedeni bir kuş kadar hafifti.

Pekmez'e bir öpücük kondurup ona daha sonra vakit ayıracaktım. mutfağa doğru yürürken parmaklarımı tek tek çıtlatıyordum. dilime doladığım şarkı ile mutfağa adımımı attığımda hiç beklemediğim biri yüzünden şoka uğramıştım.. bu bir şaka olmalıydı..

ALETAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin