Saat sabahın 10:30'u...
Güneşli, güzel bir gündü. Abdullah amca bakkalını açmış, Halime nine yine çocuklara şeker dağıtıyordu.
Her zamanki gibi; babalar işe gitmiş, dedeler kahveyi işgal altına almış; geçmişi yâd etmekte. Teyzeler ve nineler ise semaverlerini kapı önüne çıkarmış, muhabbetin derinliklerine inmişlerdi. Biz çocuklarda parkta oyunlarımızı oynamaktaydık.Mahallemiz çok güzeldir bizim. Herkes birbirini tanır, sever. Gece yarısına kadar evlere gidilmez, hep birlikte yemek yenir ve sonra çay keyfi yapılırdı.
Sıradan birgün işte...
Benim adım Ali. 8 yaşına yeni bastım ve bu mahallenin; zıpır çocuklarındandım. En iyi dostum Cihat'la beraber, hergün bu parkta buluşurduk.
Bugün de yine aynısını yaptık. Kahvaltımızı yapar yapmaz, parkın girişinde buluştuk. Mahalle çocuklarını etrafımıza toplayıp, iki takıma ayırdık. Kalecileri de seçip, güzel bir bahise tutuştuk.
Dondurmasına!
Hemen oyunumuzu oynamaya başladık. Kahkahalarımız, sokağın en ücra noktalarında bile yankılanıyordu. Küçük mahalle, çocuk cıvıltısıyla şenlenmişti.
Çok geçmeden kahkahalarımızı gökyüzünü yarıp geçen, sekiz uçak kesti. Hayranlıkla izledik. İlk kez sekiz tane uçağın peş peşe gidişine şahit oluyorduk.
Muhteşemdi...Derken...
Kulakları sağır edecek bir ses yankılandı, gerilerden. Güneşli gökyüzüne; sisli, gri bulutlar hakim olmaya başladı. Az önce kahkahalarla inleyen sokaklar şimdi çığlıklara boğulmuştu.
Düştüğüm yerden yavaşça kalktım.Evlerimiz...
Daha bir iki saat önce çıktığımız evler, harabeye dönüşmüştü.
"Bombaaa!!!" diye haykırdı, dumanlar arasından biri...
Gözlerim büyüdü, korku bütün bedenimi ele geçirmişti, titriyordum...
Cihat!!!
Cihat neredeydi? En yakın arkadaşım, dostum...
Umutsuzca harabeleri inceledim. Küçük, neşeli parkımızın şuanki korkunç görüntünde aradım can dostumu. Cihat yoktu...
Peki ya annem? Babam?"Ali!"
Bu sesi hatırlıyorum.
"Cihat!"
Sıkıca sarıldık birbirimize. Ölmemişti, yaşıyordu.
Hemen bizim eve doğru koşmaya başladık. Vakit kaybetmeden annemi bulmalı, ona sıkı sıkı sarılmalıydım. Sabah ona kızıp, öfkeyle bağırmıştım. Özür dilemeliydim.
Geçtiğimiz kırmızı güllü sokakları şimdi cansız bedenlerin kaplamış. Kırmızı güllere, al kanlar boyanmıştı.
Bir çoğunun bedeni acı içinde titriyordu. Can çekişlerini izlemekten başka bir şey gelmiyordu elimizden.
Korkum iki katına çıkmıştı. Küçük bedenimin böyle acıyla kıvranması ihtimali, beynimi dolduruyordu. Gözlerim kendini yaşlara teslim ettiğinde, evimizin sokağına ilk adımı atmıştık.Tek bir nefes daha aldım ve yüreğim atışına son verdi. Yerde anne ve babam hareketsiz yatıyordu. Etrafları koca bir kan göleti...
Cihat donup kalmıştı. Yüreğimin atışlarını artık duyamıyordum. Tıpkı bana geceleri ninni söyleyen, annemin sesini duyamıyor olmam gibi.
Dizlerimin üzerine düştüm. Dakikalarca öylece cansız iki bedeni izledim. Sürünerek yaklaştım iki bedene."Anne?"
Ses yok...
"Baba?"
Yine ses yok...Haykırışlarım sokakları acıyla inletirken, gökyüzünün umut rengi olan mavilikler; kendini ölümün rengi siyaha bırakmaya başladı ve işte o zaman anladım:
"Halep bizim vatanımızdı. Şimdiyse mezarımız olacaktı..."
#Savaş haklı ya da haksız ne için yapılırsa yapılsın, masum hayatları küle çevirir.#
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARIM KALANLARIN HİKAYELERİ
ContoYaşamak her insan için eşit değildir. Hayat bazılarımız için oldukça acımasız, bir o kadar can yakıcıdır. Monoton giden hayatlarımız bir anda değişir ve her şey tersine dönebilir. Ya da bütün bu terslikler bazılarımız için monotonlaşmıştır. Hepim...