vii ► bilgi

189 47 27
                                    

"Küstah!" diye sinirle söylendi Hilal. "Kendini ne sanıyor?!"

Yıldız muzip bir ifadeyle kardeşine baktı ve onu cevapladı.

"Bir düşüneyim, Yunan Generalinin oğlu ve aynı zamanda Yunan ordusu Teğmeni."

Hilal ablasına kızgın gözlerle baktı lakin o haklıydı. Konuştuğu şeyler saçmaydı. Her ne dese de güçlü olan o aptal Teğmendi. Yıldız gülümsemesini yüzünden sildi ve tekrar ona döndü.

"Aman Hilal! Sende dikkatli olacaktın! Sende hata! Ne güzel Mehmet gidip halledecekti. Ne diye sonradan eve sapmadın?"

Ablası haklıydı lakin Hilal şuanki öfkesiyle bunu kabul etmek istemiyordu. Sadece onun susmasını ve birazcık uyumayı istiyordu.

"Herneyse abla tamam. Sen halletmişsin zaten."

Yıldız bunun altında bir ima olup olmadığını anlayamadı. Bunu sormaya vakit de bulamadı çünkü Hilal hiçbir şey demeden odasına çıkmaya başlamıştı bile. Yıldız bir yastık alıp kucağına koydu ve püskülleriyle oynamaya başladı. Bu sırada Hilal öfkesini ablasına yansıtmak için ahşap merdivenlere sert sert basmayı ihmal etmemişti. Yıldız bunu umursamadı. Bakışlarını pencereye yöneltti. Onun da uykuya ihtiyacı vardı lakin son zamanlarda olanlar hakkında düşünecek vakti olmamıştı hiç. Yani sonuçta bir anda Yunan Üsteğmeniyle bu kadar yakınlaşmak. Akıllara durgunluk getirecek cinstendi.

Bu sırada aklına Mehmet'in bahsettiği şu örgüt geldi. Bomba patlattı denilen... Nemesis... Acaba doğru muydu? Yani bunca hengamenin ortasında bir de örgüt derdi mi çıkmıştı? Yani bu kafirlerin onlarla uğraştığı yetmez miydi? Daha ne yapacaklardı? Tüm Türkleri buradan kazıyıp atmak mı istiyorlardı? Neden bu topraklar bu kadar önemliydi? Kendilerine yetecek kadar toprakları yok muydu? Nedendi bu insanoğlunun açgözlülüğü? Bunları düşünmek bile Yıldız'ın başına ağrılar sokulmasına yetiyordu.

Yıldız kenardaki sehpaya uzandı ve geçende satın aldığı moda dergisini karıştırmaya başladı. Ah, ne çok isterdi tüm bu savaştan, kargaşadan uzaklaşmayı! Keşke diyordu, keşke bende en az bu kadınlar kadar şanslı olsaydım! Lakin sonra bu milleti yüzüstü bırakamayacağı aklına geliyordu. İşte Hilal ve onun arasındaki fark buydu. Hilal ne olursa olsun, kimlerin canına mal olacaksa olsun vatanından vazgeçmezdi. Oysa Yıldız arada gelgitler yaşıyordu. Adeta medcüezir gerçekleşirken bir o yana bir bu yana savrulan dalgalar gibi nereye gideceğini şaşırıyordu. Ne için yaşıyordu? Neye hizmet ediyordu? Ne uğrunda ölmek istiyordu? Bazen bu soruların cevaplarını unutuyordu. Bazen sadece buradan alıp başını kaçmak istiyordu. Ama ailesini gömdüğü bu vatandan kopamıyordu da. Bütün bunların ağırlığı Yıldız'ın omuzlarını çökertmişti. Yıllardır lafını doğru dürüst geçiremediği kız kardeşi de bu yükü daha da ağırlaştırıyordu.

Bunları düşünmenin zamanı değildi lakin. Başının ağrıdığını hissediyordu Yıldız. Elinden dergiyi bıraktı ve oturduğu küçük divana yattı. Kucağındaki yastığı da başının altına koydu. Biraz etrafı izledikten sonra yavaş yavaş uykusunun geldiğini hissetti. Yanındaki küçük sehpadan odayı aydınlatan tek şamdanı aldı ve mumları teker teker söndürdü. Ardından olduğu yerde kaldı ve uyumaya çalıştı.

•••

"Sen çık ben geliyorum."

Hilal son bir kez eşarbını düzeltti ve ablasının dediğini yaparak önden dışarı çıktı. Yıldız'da hemen onun peşinden ayna karşısına geçti ve eşarbını başına dikkatle taktı. Kenarlardan çıkan saçlarını içeri geçirdi ve anahtarıyla dışarı çıktı. Hilal'e bakmadan hızla kapıyı üç defa kilitledi. Bu sırada her şeyi çantasına attı mı diye kontrol de etti.

nemesis ❂ [yıldız+alikemal/dimitri] #ASKIDA#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin