Yorgun adımlarla sınıfa girdiğimde siyahlı çocuğun da burda olduğunu fark ettim. Ah, harika. Şimdi birde onu burda çekmem gerekecekti. Ben farkına bile varmadan dişimle dudaklarımı yolarken "Demek ortak derslerimiz var ha, ufaklık?" demesiyle sınıftaki meraklı gözler bize doğru dönmüştü, harika!
Elimi sinirle sıkarken tüm hücrelerim çoktan gerilmişti bile. "Memnun oldum, bende Matt." dedikten sonra gülerek yerine geçti.Öğretmenin daha gelmemesi beni adeta dürtmüştü. Kalkıp hızla Matt'ın sırasına gittim. Ellerimi yakasından tutup ayağa kaldırmaya çalıştım, kalkmayacağını biliyordum ama umrumda da değildi.
"Bana bak seni gereksiz şey, bana sataşırsan.. Seni mahvederim."
O ise sadece mavi gözlerini muzip bir ifadeyle bana dikti. "Mahvet beni." dediğini duyar gibi oldum. Gaipten sesler duymaya başlamış olabilir miydim acaba, diye anlamaya çalışırken öğretmenin gelmesiyle silkelenip yerime geçtim.
Hoca sınıftaki sessizliği hayret içinde izlerken durumdan memnun olmuşcasına dersi anlatmaya başladı. Biyoloji, tüm dersler arasında -benim için- en ilgi çekici olmasına karşın dinleyebileceğimi sanmıyordum, nitekim şuan aklım başımda da değildi.
Ders bittiğinde hızla dışarı çıktım, çok vakit geçmeden bir kolu omzumda hissetmemle arkamı döndüğümde Brandon karşımda duruyordu. Bir insan neden hep gereksiz anlarda karşıma çıkarki sanki? "Ell iyi misin?" diye sordu elini yanağımda gezdirirken. Halâ benimle uğraşıyordu, asla vazgeçmeyecek miydi gerçekten?
"Gidip biraz kendi arkadaşlarınla takılsana Brand." Yüzüne bile bakmadan arkamı dönüp yürümeye başladığımda aniden bir şey unutmuşcasına Brandon'a döndüm. "Yeni gelen çocuk, Matt. Beni sinir ediyor, herkesin içinde bana kafa tuttuğuna inanabiliyor musun?" dedim sinirlenmemeye çalışarak.
"Benim kim olduğumun farkında değil sanırım. Ah ama hoş bunu eninde sonunda öğrenecek, acı yada tatlı."Brandon ise yüzünü ekşiterek "Sen insanların yaptıklarını bu kadar önemsemezsin bile Ella. Sabahtan beri seninle konuşmaya çalışıyorum ama sen hep kaçıyorsun. Ne zaman seni görsem gözün beni görmüyor bile. Yoksa sen o-ondan hoşlanıyor musun?" dedi fakat Brandon her zamanki gibi klasik Brandon gibi düşünüyordu işte. Her şey bu kadar basitti onun için. Oysa ortada ne öyle bir şey vardı, ne de olabilirdi. Ancak ben kendi kendime gözlerimi devirirken yüksek sesli bir kahkaha duyuldu. Ama bu bana ait değildi. Brandon'a da ait değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionEn mutlu olduğun gün, hayatının bir yalandan ibaret olduğunu öğrenirsen ne yaparsın?