B22/Manolya

858 40 10
                                    

#Ella Blower#

Odama dolan manolya kokusuyla gözlerimi araladım, yavaşça gülümsedim.

Ve sesimi duyması için hafifçe seslendim. "Nicolas?"

Seslenmemim ardından bir kaç saniye geçmeden kapı açıldı. Kimse gözükmüyordu. Yavaş adımlara içeri girip elindeki tepsiyi bacaklarımın üstüne bıraktı. "Bu konuda fazla beceriksiz olmalıyım."

Yüzüme gülümseme yayılmasına engel olamadım. Daha önce kimse benim için böyle bir şey yapmamıştı. Nicolas'ı tanımamama rağmen sanki 40 yıllık dostummuş gibi güveniyordum.

"Fena değilsin." dedim yattığım yerden doğrularak. "Şarkı da olsa iyi olabilirmiş."

Gülerek telefonunu çıkarıp bir şarkı açtı. Daha önce duyduğumu sanmıyordum. Fakat şuan kulağa hoş geliyordu.

Yanıma oturup yüzüme baktı. "Sende hiç fena sayılmazsın." Gülümseyerek önümdeki ilk yatakta yiyeceğim kahvaltıya baktım. "İnsanlar bu şeyi nasıl romantik bulabiliyorlar?"

Neşe yüklü bir kahkaha duymamla kafamı kaldırıp Nicolas'a baktım. "Bu kadar mükkemmel olma yeni kız."

Kaşlarımı kaldırıp gözlerimi kırpıştırdım. Sanırım biraz utanmış olabilirdim. Böyle biri değildim ben, tanrım! En ufak bir şeyde kızarmakta ne demekti?

"İnan bana kimse yerimde olmak istemez." dedim yaralarımı göstererek. O ise başını sallayıp gülümsemeyi tercih etti. "Bence halâ mükemmelsin."

"İltifatları sevmem, bu konuyu kapatalım." dedim duygusuzca yüzüne bakmaya çalışarak. Oysa Nicolas'ın yüzüne bakmak kahkaha atmak için yeterli bir sebepti benim için. Ona bakmak, gülümsetiyordu beni.

"O halde tercihimiz masada yemek?" Düşüncelerimden ayrılarak karşımdaki çocuğa baktım. Neden tüm seksi insan yavruları beni buluyordu ki? "Aynen öyle."

Masada kahvaltımızı yaparken onu inceleme sırası bana gelmişti. Kafasını tabağından kaldırıp bana baktığında, bir şey diyecekmiş gibi oldu. Ama ağzı dolu olduğu için bir saniye işareti yapıp lokmasını yuttu.

"Salamları yemeyecek mis.." Kahkaham cümlesini bölerken, orangutan görmüş gibi bana baktı. Yada belkide abartıyorum. Ama orangutan kelimesini seviyorum, ne yapabilirim?

"Salamlarla ne alıp veremediğiniz var anlamıyorum ki?"

Tabi anlamasını bekleyemezdim doğal olarak. "Sakin ol tatlı kız, salamların sesin olsun." İçimden Matt'ı düşünmek yok, diye geçirdim. Valeria ve Matt'ın ne bok yediklerini düşünmek yok. En azından bir hafta yap bunu, kendin için.

Kahvaltımız bitince bana dışarısını gezdirmeyi tavsiye etti. Aslında şuan tatilde olsam bile yapmak istediğim tek şey, yatmaktı. "Tüm gün yatmak, yatmak ve yatmak istiyorum, oof!" Odanın tüm hücrelerinin duyabileceği bir biçimde ofladığımı düşünüyordum açıkcası.

Nicolas sandalyesinden kalkıp yanıma geldi. Elleriyle yanağıma, omzuma dokunup gözlerini kocaman açtı. "Sen gerçek olmayacak kadar.." durdu, doğru kelimeyi arıyor gibiydi, "beni anlatıyorsun." Aslında cümleyi anlam bakımından doğru tanımladığı söylenemezdi, bir saniye, ben ne diyorum?

Sonra yatağın üstüne atladı. "Yatış zamanııı." Gülerek ona baktım, küçük çocuklar gibiydi. "Ama o benim yatağım ufaklık."

Bunu dememi bekliyormuş gibi sinsice bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. "O zaman yastık savaşıııı!"

"Ödülüm ne olacak?" dedim ona küçümser bir bakış atmaya çalışarak. Ama ona bakarken bunu yapmak zordu, ona bakarken gülmemek zordu aslında. Sanki bana benzemeyen ikizimdi. Yanında gülebildiğim, saçmalayabildiğim ve onu tamamlayabildiğim. Tabi bunu daha yeni tanıştığım biri için söyleyebilmek ne kadar doğruydu bilemiyorum.

#Nicolas Andeas#

Ödülün ben olacağım tatlı kız, diye geçirdim içimden. "Ödül," dedim önemli bir görüşmedeymişim gibi önümü ilikleme taklidi yaparak yatağı işaret ettim. "Tüm zamanların en önemli icadı."

Başını sallayıp yastığın tekini eline aldı. "Sonuçlarından sorumlu değilim bayım." Tabi yavrum tabi, hep öyle derler. "Öyle olsun bakalım."

"Hazır mısın?" Başını sallayınca kafasına bir tane geçirdim. Kesinlikle çok zevkli olacaktı. Kahkaha atıp bana çelme takmaya çalıştı, bana. Tabii bu sırada havada kahkahalar uçuşuyordu.

"Tüm gücün bu.." Kafama yastık yememle afallayıp tutunacak bir yer aradım. Fakat sırtıma bir ağırlık çöktü. "Sırtımda ne iş.. Sırt.. Ne işin var?" Cümlemi sarf ettiğim çabalar sonunda tamamlarken nefes nefese kalmıştım. "Bir sorun mu var?" Gülüyordu, eğlenmişe benziyordu. "Nefesimi kesiyorsun." dedim şakayla karışık, kendimi işaret ederek.

Sırtımdan inince yüzüme baktı. "Canın yandı mı?" Hayır tatlı kız, canım yanmadı. "Ah, bence bir kaç kemiğim kırılmış olabilir. Ne ağır bir şeysin sen."

Yüzünü buruşturdu. Böyle ayrı bi tatlı oluyordu. "Bence sende zayıf sayılmazsın." dedi. Ellerimle karın kaslarımı işaret ederek gözlerimi kocaman açtım. "Gerçekten mi?"

Üzerimdeki tişörtü çıkaracakken, Ella'nın ellerini kolumda hissetmemle afalladım. "Tamam Nico, özür dilerim. Ben..ee.. iyi misin?" Turp gibiyim prenses. "Eh, iyi olmaya çalışıcaz artık, ne yaparsın?" Üzgün bir tavırda bunu söylemem onu inandırmış olacakki tekrar özür diledi.

Yanağından makas alıp sırıttım. "Şakaydı Ella." Yüzüme bakıyordu, bir şey dememi bekliyormuş gibi. "Biliyor musun, uzun zamandır bu kadar iyi hissetmemiştim." dedi yavaşça.

Yüzündeki kaslar zarifçe kıvrıldı. Gülümsemesi tüm yüzüne yayılırken, ben onun gülüşünün tanrının bize bir hediyesi olduğunu düşünüyordum.

"Bana bir iyilik yapar mısın Nicolas?" Düşüncelerimden arınıp renklerle dolu olan yüzüne baktım. "Tabiki tatlı kız."

Gülüşü tekrar yüzünü kaplarken, gözlerini gözlerimle buluşturdu.

"Burada geçireceğim bir haftalık süre içerisinde benimle sevgili olur musun?"

Multimedia: Ella

UmursamazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin