(Bölüm şarkısı olarak; 'Birdy -Wings' dinleyebilirsiniz.)
Bunlar gerçek olabilir miydi? Belki de sadece bir hayalden ibarettiler. Ed bana ne demişti? Kendisinin bir hayal ürünü olduğunu. Bu ne kadar gerçek olabilirdi?
Peki ya gördüklerim gerçekse? Bu durumda ben ve Matt? Ah, tanrım.
Belkide Edward'ı bulursam gördüklerimi açıklamada bana yardım edebilirdi. Yada kendim psişik gücü araştırmalıydım. Belkide zihnimin etkisinde kalarak Matt ile öpüştüğümü görmüştüm. Fakat öyle olsa bile bu diğer gördüğüm şeyleri açıklamıyordu.
Kamyonetten yavaşça indim. Evet şimdi de nasıl geri döneceğimi düşünsem iyi olacaktı. Kamyonete düz bir şekilde geldiğimize göre hiç bir yere sapmadan geri dönecek olmalıydım. Yine çok zekiyim, diye geçirdim içimden gülmeme engel olamayarak.
Yavaş adımlarla ormanın içinden yürürken yaşadığım şeylerin garip olup olmadığını düşünüyordum. Ah, belkide gariptiler. Bense her yaşadığım şeyi normal gibi karşılıyordum. Bir şey hariç.
Ormandan çıktığımda gözüme ilk takılan şey karşıda bulunan kafe oldu.
İçeriye girdiğimde taksi bulup bulamayacağımı sordum. Orada bulunan yaşlı bir amca benim için çağırabileceğini söylediğinde teşekkür edip beklemeye başladım.
Kafamın ağrısı geçmişti. Fakat o kadar ağrıyorken birden yok olması çok saçmaydı.
Taksi geldiğinde evin adresini verdim. Yolculuk ederken hiç bir şey düşünmüyordum. Bomboştu her şey.
Eve yavaşça girip ışıkları açtım. Elimi cebime attığımda telefonumu hissettim. Gerçektende şarjı yoktu. Onu şarja taktıktan sonra mutfağa gidip kendime nesquik hazırladım.
Televizyonun karşısına geçip kanalları çevirirken telefonun çaldı. Şuan biriyle konuşmak isteyebileceğim en son şeydi. Telefon çalmaya devam edince, kimin aradığına bakmadan telefonu sessize aldım. Eğer kimin aradığını görürsem muhtemelen açmak isteyecektim.
Televizyondan bir şarkı kanalı açıp koltuğa uzandım. Günün saati kaç olursa olsun uyuyabilirdim.
Zil sesiyle uyandığımda hızla kaşlarım çatıldı. Uyurken uyandırılmak en sinir olduğum şeydi.
Ayağıma tavşanlı terliklerimi geçirerek hızla kapıya doğru yürümeye başladım. Ah, beni uyandıran kişinin ağzına sıçacaktım. Kapıyı açtığımda kaşlarım yavaşça eski halini aldı. Hızla kapıyı kapadığımda ne yaptığımı anlamamıştım. Matt kapıma gelmişti ve ben onun yüzüne kapıyı mı kapamıştım? Kapıya eliyle tıkladığında ses çıkarmamayı tercih ettim. "Orda olduğunu biliyorum Ell, kapıyı aç lütfen." dediğinde kızardığıma emindim.
Kapıyı beni görebileceği bir biçimde açtım. "Selam." dedim gülmeye çalışarak. "Ah, nasılsın?" dedi gülümseyerek. Güneşten dolayı yüzü hafifçe yanmıştı. Ve bu onu daha da tapılası yapmıştı. "Ben iyiyim."
Yerde olan bakışlarını benim hizama kaldırıp gülümsedi. "Sen ne için gelmiştin?" dedim gülümsemeye çalışarak. "Dün seni görememiştim, kırılıp kırılmadığını merak ediyordum." dedi o okyanus mavisi gözlerimi gözlerime sabitleyerek. Ah, ama Matt, ben senin gözlerine bakarken ne dediğini anlayamıyorum ki.
"Şey, ımm, evet. Yani hayır, hayır. Neden kırılayım ki?" dedim gözlerimi kaçırarak. "Bilmiyorum, o zaman şey, görüşürüz."dedi. Sonra arkasını döncecekken "Matt?" dediğimi duydum. Fakat neden ona seslendiğim hakkında bir fikrim yoktu.
Matt bana doğru sorarcasına döndüğünde derin bir nefes aldım. Ona söylemek, belkide sormak istediğim çok şey vardı. "Ah şey.. Hiç bir şey, görüşürüz." diyip kapıyı kapadım. Bazen dengesiz olabiliyordum. Kapının deliğinden baktığımda Matt'ın halâ beklediğini gördüm. Başını kaşıyarak gülümsedi ve arkasına dönüp yürümeye başladı. Bende olduğum yerde yere çöktüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionEn mutlu olduğun gün, hayatının bir yalandan ibaret olduğunu öğrenirsen ne yaparsın?