Gerçekler peşini bırakmayacak kadar güçlüdür.
⚛️SIRLAR ASLA YALAN SÖYLEMEZ
Genç kız, hala doğaüstüler ile iş birliği yapıyor olmayı sindiremezken aklında binbir soru vardı. En önemlisi ise, Agnus'un suikast sebebiydi. Ne gibi bir açıklaması olabilirdi ki? Yapılan herhangi bir hata yoktu üstelik. Sarp ve kendisine bu denli kin tutacak bir şey olduğunu hatırlamıyordu kesinlikle.
Derin bir nefesi içine çekti ve dizlerinin üzerine oturarak, nehire eğildi. Parmaklarını hafifçe suya batırdı ve içinde dolaştırmaya başladı. Başını kaldırıp ağacın bol olduğu ormana baktı. Ormanın içinde, küçük bir kulubeye gelmişlerdi ve genç kızın içi hiç rahat değildi. Özellikle de arkadaşları konusunda. Koray çıldırmış olmalı, diye düşündü ve başını tekrar nehire çevirdi. En azından Sarp iyiydi.
Derin bir iç çekti ve elinin tamamını kırmızı suya batırdı. Eski Dünyada suların mavi, yakından beyaz olduğunu duymuştu. Ancak şimdiki yaşadıkları çağda, efsaneye göre meleğin kanı süslüyordu tüm suları. Parmaklarını hafifçe hareketlendirerek avucunun içine su doldurdu ve havaya kaldırdı. Elini yana yatırdığında, dökülen su havada kaldı ve taneciklere ayrıldı. Genç kız elini dizlerine bıraktığında taneciklerde eski yerine kavuştu.
Kulübeden gelen gıcırtılı sesle arkasını döndü ve kapıdan çıkan Doğaüstüne baktı. Ezra, yan yan sırıtırken ona ilerliyordu. Bıkkın bir nefes aldı ve tekrar önüne döndü. Bir an önce planı uygulayıp gitseydim şuradan, diye düşündü,
"Biraz fazla belli etmiyor musun, avcı?"
Yanına oturan genç adama gözlerinin ucuyla sert bir bakış attı. Ezra anlamış olacak ki tamamen ona döndü ve dişlerini göstererek sırıttı,
"Bizden bu kadar nefret etmeni."
Hazal, doğaüstünün ilk defa doğru bir konuya parmak basmasına hayret etti ve hala buzdan bir duvar kadar ifadesiz kalmaya devam etti,
"Sarp nasıl?"
Ezra sakince kulübeye baktı ve tekrar ona döndü. Bir süre pürüzsüz yüzünde oyalandı bakışları. Ne yaptığını fark ettiğinde başını iki yana salladı ve silkelendi,
"Bir saate kalmaz ayaklanır, kardeşim ve arkadaşım gelince gideceğiz."
Hazal belli belirsiz başını sallayarak onayladı onu ve tekrar planı düşündü. Plandan ziyade, babasının bunu bilip bilmediği önemliydi aslında. Biliyor muydu? Kaşları istemsizce çatıldı genç kızın.
Ne kadar düşünürse düşünsün, mantıklı bir sebebi yoktu. Üstelik, işin belli bir düzeni vardı. Agnus'un amacı sadece suçu doğaüstülere yıkmak değildi, bir şey saklıyordu. Ve her ne ise, yanında ki bu çocukla ilgili olduğuna emindi.
Bir süre durakladı ve aklına gelen şeylerle kaşlarını çattı. Üstelik, Ezra'nın vücudundan yükselen paniğin kokusunu alabiliyordu. Çelik kadar sert ifadesiyle döndü ona,
"Bu işin altında, Agnus'un gizlemeye çalıştığı bir şeyler daha var. Görünüşe bakılırsa, bunu hissetmiyor değilsin."
Ses tonu oldukça şüpheci ve alaycıl geliyordu. Ezra bir an duraksayıp yutkundu. Annesi ortadan kaybolmuştu. Ama bunu ona söylemeli miydi? Kendisi bile çözememişti ki olayı, avcıya ne diyecekti? Dudakları aralandı ve bir şey diyecek oldu. Ama bu ormanın girişinde beliren sarı kafalı doğaüstü ile son buldu. Mine delice onlara doğru koşuyordu,

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABAN
Science Fiction" Yaban'a kaldım, dünya. Senin hep kaldığın gibi yavan kaldım.Ama bu sefer izin vermeyeceğim onlara. Bu sefer yaban edemeyecekler seni. "