Kötülük pek çok maske giyebilir, hiçbiri iyilik maskesi kadar tehlikeli değildir.
⚛️ GÜÇ
Genç adamda yılların eskitemediği tek şey, alışkanlıklarıydı. Her sabah yaptığı gibi, gözlerini garajda açmıştı. Chevrolet Impala'sı ona olduğu yerden göz kırpıyordu. Arabanın bütün bakımlarını halletmiş, son olarak elindeki yağları temizlerken gülümsüyordu. Önceden babası ile birlikte yapardı bu rutini, değişen tek şey babasının gidişiydi. Avcıların acımasızca öldürmüş olduğu babası, gerisinde sadece arabasını bırakmıştı.
Genç doğaüstü elinde duran havluyu kenara fırlattı ve kalçasını garaj kapısına yaslayıp dışarıyı seyretti. Sınıra oldukça yakın olan büyük evlerinin garajı, bir ağacın tepesinde olduğundan merdivenleri sarmaşık doluydu. Yıldızların eksik olmadığı gökyüzü bugün oldukça parlak geldi ona. Yüzünü ısıtan sıcaklığa küçük bir küfür savurdu ve içeri kaçtı. Her zaman sıcaktan nefret eden bir genç olmuştu.
Garajın içinde göz gezdirirken bir yere fırlattığı tişörtünü buldu ve üzerine geçirdi. Karışık olan saçlarını daha fazla karıştırdı ve kahvesini eline alarak bir yudum aldı. Hala eski dünyadan kalmış bir şeyler olmasına seviniyordu ki, açık kapı tıklatıldı ve arkasına dönmesine sebep oldu. Genç adam, abartılı bir şekilde gülümseyen üvey kız kardeşine baktı. Bir türlü ısınamamıştı küçük kıza çünkü onu evlat edindikleri gün, babasını kaybetmişti. Bunun suçunu her zaman ona yüklenmişti.
Bütün vücudu gerilirken bardağı bir kenara koydu ve sıkıntıyla iç çekerek döndü ona. Tek kaşını sorgular gibi kaldırdı ve ellerini beline koydu,
"Ne var Mine?"
Mine, kısa sarı saçlarını ittirdi ve dudaklarını birbirine bastırıp gülümsemesini durdurdu. Ensesini işaret parmağı ile kaşıyıp gözlerini kaçırdı. Ne zaman bir şey saklıyor olsa böyle yapardı. Genç adam yüzünü sıvazladı ve elleri arasından baktı ona,
"Şey, ben.. Yanlışlıkla görev belgene su döktüm."
Genç doğaüstü, oldukça başarılı olduğundan kurucuları onu her göreve gönderirdi. Ancak şöyle bir fark vardı ki, bu sefer daha hiç okumamıştı. Minenin kısık ses tonu bile sakinleştirmedi onu ve sinirden damarları belli oldu tek tek,
" Ne dedin?! "
Telaşla ellerini havaya kaldırdı ve çırpıştırdı. Genç adam bir süre durdu ve onu dinlemeye karar vererek arkasına yaslandı. Mine hemen ellerini indirip yutkundu ve anlatmaya başladı,
"Ben okudum. Kızma ama okudum işte. Seni bir suikast görevinin başına atamışlar. Sarp Sakay ve Hazal Aclan için büyük bir ölüm görevi."
Genç adam daha şaşıramaya vakit bulamadan en yakın arkadaşı Berk daldı içeriye telaşla. Yeni çıkan sakallarını kaşıyan eli, yanağında donup kalmış bir vaziyette iken gözleri büyümüştü. Ağzını aralayıp bir şey diyecek gibi oldu ancak sonra tekrar kapadı ve Mine'ye döndü,
"Kurucunun kızı olan Hazal Aclan mı?"
Böyle şaşırmak bütün doğaüstüler için tabiiydi. Hazal, onlar için ateş başı efsanesiydi. Görmeseler bile korkmak için yeterli sebepleri vardı duyduklarıyla. Şimdi ise onun ve arkadaşının suikastini doğaüstü gençlere verip, suçu onlara atacaklardı. Genç adam öfkeyle soludu anladıklarıyla. Yumruklarını sıkıp kol kaslarını şişirdi ve Berk'e döndü,
"Bugün avcıların bir göreve gideceğini söylemiştin. Neredeler?"
Berk bildiklerini yokladı bir süre, sonra hatırladıkları ile kaşlarını kaldırdı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Emri veren kişinin her şeyi önceden planlamış olduğunu daha iyi anlıyordu şimdi. Ellerini beline koydu ve yüz ifadesi gerilirken arkadaşına dönüp konuştu,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABAN
Science Fiction" Yaban'a kaldım, dünya. Senin hep kaldığın gibi yavan kaldım.Ama bu sefer izin vermeyeceğim onlara. Bu sefer yaban edemeyecekler seni. "