Merhaba!
Yeni bir karakter katıldı. Onu elimden geldiğince neşeli birisi yapmaya çalışacağım. Bakalım Lara'ya nasıl yardımları olacak.
Kitabın konu bakımından tahmin edilir bir senaryosu olduğunu düşünenlerin fikirlerini umarım değiştirebilirim. Aklımda yeteri kadar farklı şeyler olsa da sizler için yeterli olur mu bilemiyorum. Bazen keşke okul konusuna başlamasaydım diye düşünüyorum ama sonradan vazgeçiyorum. Hiç değilse bir kere de olsun yazmak istediğim bir konuydu.
Bu bölüm bir çok ilklere imza atıyor. Leo'yu; Skandar Keynes olarak düşünüyorum. 6140 kelime içeren bölüme başlamadan rahat bir yer edinin ve fazla hareketli olmayan bir şarkı açarak okumaya başlayın. Yorumlarınız için çok çok teşekkür ederim. Sayenizde motivasyonum yükseliyor ve kendime olan inancım yerine geliyor.
\❤︎.❤︎/
Kamp ateşinin etrafına toplanan öğrenciler karmaşa içerisinde yer bulmaya çalışıyor, ateşe yakın olmak için itişiyorlardı. Pembe sweatshirtümün kanguru ceplerine ellerimi yerleştirdim. Ateşin tepesinden yere düşen küçük kıvılcımlar gecenin zifiri karanlığında dans ediyorlardı. Odunların yandığını belirten çıtırtılar içim kadar gürültülüydü. Bir gün ateşin halinden anlayacak kadar yanacağımı düşünmemiştim. İç çekerek rüzgârı dinledim. Ağaç yaprakları birbirine çarparak hem rahatlatıcı hem de ürpertici bir sese bürünüyordu. Dolunay bir gölge gibi üzerimize çökmüştü. İçimi kemiren histen kurtulabilmek için kesik bir nefes aldım.
Her şeyin ağırlığı altında ezildiğimi hissettiğim kısacık anda Çağın'ı gördüm. Üşümeyi önemsemiyormuş gibi siyah kapüşonlusunu çıkardı. Lalisa bir şeyler söylüyordu ama dinliyormuş gibi görünmüyordu. Boş gözlerle yanan ateşi izliyordu. Gözlerimi kaçırarak arkamı döndüm ve birisine çarptım. Başımı kaldırarak özür dileyeceğim sırada Sonat olduğunu gördüm.
Kuruyan dudaklarımı araladım. ''Aah, üzgünüm.''
Olanlardan sonra sesini canlı tutmaya mecburmuş gibi, ''Hava çok serin değil mi? Ateşin büyük olması iyi oldu. Çadıra mı gidiyordun?'' dedi ve trafıma bakınarak gözlerini bana dikti. ''Lili nerede?''
Yanından geçerek ayaklarımı yerde sürüdüm. ''İyi görünmek için gülmek zorunda değilsin. Lili üşüdüğü için çadıra erken gitti.''
Arkamdan koşar adımlarla bana yetişmeye çalıştığını duydum. ''İyi görünmek için çabalamıyorum.''
''Öyle mi?'' diyerek birden arkamı döndüm. Bana çarpmamak için kendisini son anda durdurdu. ''O zaman bir arkadaşımızı kaybettiğimiz için mutlu musun?''
''Onu kaybetmedik, Lara.'' dedi sakince. ''O sadece... sadece kafası karışık. Yakında düzeleceğini biliyorum. Çağın'ı hepimiz tanıyoruz. Lalisa onun ilk sevgilisi... Özür dilerim. Bunu söylemesem de olurdu. Her neyse, ona biraz zaman tanıyalım. Bize geri dönecek.''
Rüzgâr yüzüme çarparak beni iliklerime kadar dondurdu. Bilmiyordum. Biz, Çağın'ı gerçekten tanıyor muyduk? İçimden bir ses; çok başka yanları olduğunu söylüyordu.
Bir şey söylemeden önüme döndüm ve çadırıma girmek için hızlı hareket ettim. Sonat arkamdan tembel adımlarla bana yetişiyordu.
Biraz gerimizde eğlenen öğrencilerin çığlıklarını duymak iyi hissettirmiyordu. Sadece yalnız hissettiriyordu. Arkadaşlarıyla eğlenerek güzel anılar biriktiren veya bilmem kaçıncı günlerini yaşayan sevgililerin sarmaş dolaş halleri, hiçbiri beni iyi hissettiremiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Savaşları
Teen FictionTren önümüzden geçerken saçlarımız ve kıyafetlerimiz rüzgarla bir oldu. Pencerelerden yansıyan sarı ışık hüzmeleri üzerimize düştü ve bir gölge gibi hızla uzaklaşarak yerini yeni ışıklara bıraktı. Çağın gözlerini kısarak bu anın bitmesini beklerken...