Merhaba! Bu bölüm açıkçası çok mutsuzdum. Sanki bir arkadaşımı kaybetmiş gibi acı çektim. Yazarken de Lara kadar haykırmak istedim. O yüzden bu bölüm benim için çok özel oldu. Umarım sizlerde okurken o ânın içinde hisseder, hep birlikte bir köşeden olan biteni izliyormuşsunuz gibi hissedersiniz.
Bir kez bile gözlerimi kapatmadan sabah olmuştu. Düşüncelerin arasında bu kadar sıkışıp kaldığımı bilmiyordum. Başımı sağa çevirerek kolumun üzerinde uyuyan Lili'ye baktım. Gözlerinin kenarları silmekten tahriş olmuş, kırmızıya yakın kızarıklar oluşmuştu. İç çekerek boşta kalan elimle alnımı ovaladım. Çağın bugün gidiyordu. Düşündükçe; burnum sızlıyor, gözlerim yanmaya başlıyordu. Daha ona söylemek istediğim hiçbir şeyi söyleyememiştim. Sanırım ben, doğru zamanı çoktan kaçırmıştım. Belki... yıllar önce.
Lili'yi uyandırmamaya dikkat ederek kolumu kendime çektim. Başını huzursuzca yastığa gömerken yataktan kalktım. Çıplak ayaklarım parkeye değdiğinde ayaklarımı geri çektim. Başımı kaldırarak pencereye baktım. Perdenin arasından sızan güneş ışınları o kadar keskindi ki, ayaklarımın üzerine vuran sıcaklık bütün gece üşüyen bedenimi ısıtmıştı.
Kalbimi sıkıştıran boğucu hisle kendimi banyoya attım. Sıcak bir duştan sonra mavi Jean pantolonumu, beyaz tişörtümü ve tüylü astarlı kot ceketimi giyindim. Dolabımın önünde duran sırt çantamı omzuma takarak ayakkabılarımı giyindim. Bizimkiler onca sese rağmen uyanmamışlardı. Kapıyı yavaşça açarak kendimi koridora attım.
Kollarımı göğsümde kavuşturarak merdivenlerden ağır adımlarla inmeye başladım. Adımlarım ben farında olmadan ikinci kata ulaşmak için sabırsızlanıyordu. Ama bu sefer biliyordum... bugün son defa olacaktı. İkinci kata indiğimde sessizce merdivenin korkuluğuna tutundum ve olduğum yerde bekledim. Keşke duvarın yarısını kaplayan siyah ağır kapılar sonuna kadar açılsa ve karşıma alışık olduğum görüntü çıkagelse... Gözlerimi ovalayarak ağlamamı bastırdıktan sonra kendime eziyet çektirmemeye karar verdim ve kendimi olabildiğince hızlı bir şekilde yatakhaneden dışarı attım.
Bir şeye ulaşma hayali olmayan ayaklarım boş adımlarla yolda sürünüyordu. Ne bir yere gitmek istiyordum, ne de bir yere ulaşma amacım vardı. Önüme dökülen dağınık saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Ellerimi ceplerime soktum. Omuzlarımdan kayan sırt çantamı görmezden gelerek güneşli havanın altında ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Savaşları
Teen FictionTren önümüzden geçerken saçlarımız ve kıyafetlerimiz rüzgarla bir oldu. Pencerelerden yansıyan sarı ışık hüzmeleri üzerimize düştü ve bir gölge gibi hızla uzaklaşarak yerini yeni ışıklara bıraktı. Çağın gözlerini kısarak bu anın bitmesini beklerken...