Şarkı: Nessa Barrett, Plane To Paris
Dördümüz köprünün sonunda, ellerimizde valizlerle bizi bekleyen yokuşa bakıyorduk. Her şeyi bilmenin verdiği rahatlık ve korkuyla birbirimize baktık. Çağın'a takımı kurtardığımı anlattığım an valizlerini toplamaya başlamıştı çünkü o da herkes gibi tehlikenin farkındaydı. Sonat, olayın aslını öğrendiğinden beri sessizdi. Onun bu kadar durgun oluşuna alışık değildim ama yapacak bir şeyim yoktu. Takımı kurtarmıştım ve bunun getireceği sonuçlara katlanmaya hazırdım. Başımı çevirerek Çağın'a baktım. 15 Kasım'da anne ve babasını kurtarmaya tek gidecektim. Zaten yeterince risk alarak buraya gelmişti. Onu daha fazla tehlikeli bir durumun içerisine sokmayı reddediyordum.
"Ee," dedi Sonat dalgın bir sesle. "Kim Ansel ile yüzleşmeye hazır ya da Akira ile?"
Hepimiz derin bir nefes aldık. En önden valizimi sürükleyerek yokuşu tırmanmaya başladım. Diğer üçü hiç istemeyerek peşime takıldılar.
"Bu kadar erken dönmeyi beklemiyordum," diye mırıldandı Çağın.
Konuşmadım. Çağın'ı almak için gittiğim yerden büyümüş bir şekilde geri dönmüştüm. İçimde farklı bir kıpırtı vardı. Hepimizin ölmesini isteyen bir düşmanımız varken, aşkı da okulu da düşünemiyordum. Tek istediğim sevdiklerimi korumaktı. Keskin bakışlarımı siyah taş duvarlara diktim. Biraz ötede, ormanın içindeki Anka heykeli sanki gözlerini bana dikmişti. Bakışlarının ağırlığı bana altına girdiğim sorumluluğu hatırlatıyordu.
Lili, "İyi misin?" diye sordu yokuşun sonuna geldiğimizde.
"İyiyim," dedim kısaca. Hayır, değildim. Deli gibi korkuyordum. Ansel'in daha ne gibi planları olduğundan bir haberdim. Akira aslında kimdi? Annem ne kadarın farkındaydı? Diğer öğrencilerde zamanda yolculuk yapmış mıydı? Herkes birbirinden bu sırrı saklıyor muydu?
Bütün okul el birliği ile bir yalana ortak oluyordu. Minho, Sehun, Kai...
İçimin daraldığını hissettim. Çocukluğumun geçtiği, evimden daha çok sevdiğim okulum, artık bana bunaltıcı ve kaçmayı istediğim bir yer haline gelmişti.
"Bugünkü planımız ne?" diye sordu Çağın. Dördümüzde bir adım öteye geçmeye çekiniyordu. Yokuşun sonunda öylece kalakalmıştık.
"Ben Akira'yı bulmaya gideceğim. Sizde hiçbir şey belli etmeden günlük yaşantınıza devam edeceksiniz. Çağın," Vücudumu ondan tarafa döndüm. "Neden döndüğünü sorarsa güzel bir yalan uydur. Bize her şeyi anlattığını öğrenmesine izin verme."
Gözlerini kıstı. İlk kurduğum cümleye karşı çıkacağına adım gibi emindim. "Lara," dedi sıkkın bir sesle. Elini saçlarına atıp karıştırdı. "Ben, kendini tehlikeye atmanı izlemek için dönmedim. Sana yardım etmek için döndüm. Öylece kenara çekilip, izlemem gerektiğini söyleyemezsin."
"Bak," dedim kararlı bir sesle. "Hâlâ daha bize o bilgileri nasıl edindiğini söylemedin. Ve benim halletmem gereken çok iş var. Tüm bu olayların neresindeyim, annem neresinde, Akira neyin peşinde... Bütün okulun bildiği halde birbirlerinden saklaması... sana sayamayacağım kadar çok şey var Çağın ve ben sizleri bunun dışında tutmak istiyorum. Bunda kararlıyım. Kimseye bir şey olmasını istemiyorum. Anladın mı, kimseye."
Ansel'e olan sinirimi arkadaşlarımdan çıkarmak istemediğim için hızlıca dönüp yürümeye başladım. Omuzlarım çökmüştü. Nereden başlayacağımı dahi bilmiyordum. Düşman okullar gerçekten var mıydı, kapımızda ansızın bir savaş patlak verir miydi, tam olarak biz neyle karşı karşıyaydık? Sevdiklerimi nasıl koruyacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Savaşları
Novela JuvenilTren önümüzden geçerken saçlarımız ve kıyafetlerimiz rüzgarla bir oldu. Pencerelerden yansıyan sarı ışık hüzmeleri üzerimize düştü ve bir gölge gibi hızla uzaklaşarak yerini yeni ışıklara bıraktı. Çağın gözlerini kısarak bu anın bitmesini beklerken...