William Shellagon, yeşil tarla evinde günlerdir kalıyordu. Eski olmasına rağmen evin hiçbir yerine ellemiyordu. O evde eşsiz anıları vardı çünkü. Onun için geriye kalan sınırlı şeylerdendi bu anılar. Heyecanlı zamanlar olsa gerekti. En azından bütün günü evde geçirmekten iyi olmalıydı.
William, sabah kalktığında müstakil evinde birkaç tur dolanmıştı. Evin arka bahçesine bakan küçük terasta oturup uçan kuşları izlemişti. Sonra bulmaca çözmüştü, kahvesini içmişti ve günün geçmesini bekliyordu.
Bu ev tam olarak onun evi sayılmazdı aslında. Yine de William'dan bir parça barındırıyordu bu ev. "Joseph" isimli adam, onu evinde çıkan kasıtlı yangından kurtarmasaydı bu eski eve gelemeyecekti.
Birkaç gündür Joseph'i görmemişti ve kaygılanmaya başlamıştı. Masaya oturmuş, eski günleri düşünüyordu. Birden eski hayali dostunu hatırladı. Joseph'in hala vardı fakat William'ın "halusilasyon" arkadaşı amacını tamamlamıştı ve çoktan gitmişti. Geçmişi anışı, William'ın acılarını belli ediyordu ve eski acıları gün yüzüne çıkmıştı. Üstelik şimdiki halinden de pek memnun değildi.
William, birden sandalyesinden ayağa kalkarak
"KONUŞ BENİMLE! HALA ORADASIN, BİLİYORUM. SENİ HAİN!" diye aniden bağırdı.
Hiçbir şey olmamıştı. Halbuki William, eski dostunun en azından onunla konuşacağından emindi çünkü yıllardır çektiği acı hala içindeydi.
Birden kapı çaldı. İç karartıcı bir koyu yeşile boyanmış eski koridordan dış kapıya yönelen William, kapıyı gıcırdatarak açabildi. Gelen Joseph idi.
William, Joseph'i mutfaktaki masaya yöneltti. Koyu yeşil renkteki duvarlara toz daha koyu bir renk veriyordu. Mutfak masası cilalı ahşaptı ve üzerinde beyaz desenli bir örtü vardı. "Konuşmamız lazım. Bazı sorularının cevaplarını alacaksın." dedi William.
"Ama önce benim 'güvenini kazanmam' gerekmiyor muydu?"diye sordu Joseph.
"Geçen hafta beni yangından kurtararak yeterince güvenimi kazandın sanırım..." dedi ve duraksadı Will. Cümlesini tamamlamak için düşündü. "Biliyorsun özellikle şu ilginç zamanlarda kimseye güvenemiyorsun maalesef."
"Dinle Will. Öncelikle sana şunu sormam gerek; o gün peşindeki adamlar kimdi? Evini neden yaktılar? Sence de fazla şüphe çekmediler mi? Yani... Bu kasabada çok uzun zamandan beri böyle şeyler yaşanmıyor."
"Bu adamları polis memurları görmek istemezler. Çünkü eğer görürlerse en iyi ihtimalle ölürler veya aileleri öldürülür." Will, Joseph'in merakını gidermenin zor olacağını tahmin ediyordu. Baştan başlamalıydı anlatmaya. Ayağa kalktı ve masanın yanındaki dolaptan purolarını çıkardı. Kendi purosunu cebinden çıkardğı metal çakmakla yaktıktan sonra Joseph'e bir tane puro uzattı.
"Ben sigara içmem. Neden konuya gelmiyorsun?.. Öncelikle, beni buraya neden çağırdın?"
"Dinle ahbap, sana anlatacaklarımı sadece ben ve birkaç dostum biliyor ve yakında sen de öğreneceksin. Bunu hiçkimseye anlatma. HİÇKİMSEYE!.. En baştan başlıyorum... Eski günlerden...
Sanırım 1965'ti... Biliyorsun o zamanlar tehlikeli zamanlardı. Bunu bu civarda kime sorsan bilir. Kızılceviz Kasabası kurulurken Kadife Kent sakinlerinin gelirlerinden kesilmişti. Dolayısıyla halk faturasını ödeyemiyordu ve buna polisler de dahildi. Yani özetle insanlar çok sıkışmıştı. Bunun sonucunda silahlı ayaklanmalar olmaya başlamıştı ve işin kötüsü polis de grevdeydi."
"Bu hikaye bana tanıdık geliyor aslında. Babam bazen '65 Ayaklanmaları'nı anlatırdı..."
"Neyse nerede kalmıştım... Ha! Polis grevdeydi. Yani ayaklanmaları bastırma işini birileri yapmak zorundaydı. Buna karşı devlet, kurumlarda çalışan gönüllü insanları özel bir birliğe aldı. O birlikte ben de vardım. 7. Bölük'teydim ve Kadife Kenti'nin Kuzeybatı ve Batı taraflarında görev yaptım. Ekibimde sanırım 10 kişi vardı. Ayaklanmalar bastırılma safhasına gediğinde ise 3 kişi kaldık. Ben, dostum Omar ve senin o aradığın Alfred.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskambil
AdventureJoseph Warren, çocukluğundaki dışlanmasına ve umutsuzlanmasına karşın tanımadığı bir akrabasının ölümünden kendisine bir çift köpek ve yüklü miktarda para kalır. Fakat bunun sonun tatlı başlangıcı olduğunu bilmemektedir.