BÖLÜM IX: DUMAN VE KÜLLER

53 3 2
                                    


Joseph, William'ın gösterdiği iskambil kağıdını inceliyordu.Yırtık ve lekeli iskambil kağıdında kırmızı kalemle yazılmış bir adres, altında da tehditkar ifadeler yazılıydı. İskambil kağıdının arkasında kırmızı renkli çapraz kesişen çizgilerden oluşan bir desen vardı.

"Fakat Will, bu iskambil kağıdı çok klasik. Neredeyse bütün kumarhanelerde bulunabilir." dedi Joseph.

"Kağıtta yazan adrese odaklansak daha iyi olur. Bizim ekip, organizasyon adına çalışırken öldürdüğümüz adamların yüzük parmağını kesip aynı adrese bırakırdık. Bir nevi 'kanıt' gibi" dedi William. Ardından merdivenlerden yukarı kata çıktı. Yatak odasındaki prizi tornavida yardımıyla söküp prizin içindeki cihazı aldı. Cihazı Joseph'e verdi.

Eski tarla evinden ayrılıyorlardı. Joseph, kamyonetini çalıştırdıktan sonra iskambil kağıdını eline aldı ve adresi incelemeye çalıştı. Öğlen güneşi, arabanın camını delip geçiyordu. Kör edici bir ışık vardı.

"Kadife Kent'ine gitmemiz gerek" dedi arka koltuğa oturan William.

"52. ve 68. Caddenin arasında kalan bir sokak var. Oraya bakmalıyız. Şayet eğer bu 'ölüm organizasyonu' hala çalışıyorsa birileri onlara teslimat yapıyordur." dedi William ve elinde tuttuğu çelik cihazı Joseph'e verdi.

"Sana verdiğim bu alet bir takip cihazı ahbap. Teslimatın nereye gittiğini bununla öğreneceğiz." diye açıkladı William. Arabanın arka koltuğunda Kızılceviz Körfezi manzarasını gayet rahat bir şekilde izliyordu. Joseph ise uzun zamandan beri hiç bu kadar gergin olmamıştı.

Kadife Kent'e yaklaştıkça etrafta rüzgarın dalgalandırdığı sarı tarlalar gittikçe azalmaya başlıyordu. Kadife Kenti disiplinli iş adamlarından salaş gençlere, elit kesimlerden evsizlere her kesimden insan bulunduruyordu. Tatlı ile tuzlunun birlikteliği gibiydi. Kimine göre enfes, kimine göre vasat bir şehirdi.

52. Caddeyi arkasında bırakan Joseph, kamyoneti durdurdu. William ise sürücü koltuğuna geçti. "Ben gelemem evlat, beni tanıyabilirler." dedi. Direksiyonun yanında takip cihazının yerini saptayan daha büyük, telsiz gibi bir cihaz vardı.

Joseph, pek aldırış etmeden yürümeye başladı. Kadife Kentinin çoğu bölgesinde ince yapılı binalar tuğlalardan yapılmaydı. Bir sokak arasında iki şık giyimli adam bekliyordu. Güneşin öğlen zamanında delici ışınlarına rağmen dimdik duruyorlardı.

Joseph önce paniklemişti. Sonra polis memurlarının dikkatini nasıl dağıttığı gelmişti aklına. Benzer birşeyler yapabilirdi.

Önce aklına, sokak arasının yanındaki binanın damına çıkıp aşağıda bekleyen adamların kafalarına birşeyler fırlatmak geldi. Fakat çok riskliydi. Eğer adamlar ölseydi muhtemelen "organizasyon" un haberi olabilirdi.

Düşüncelerini toparlayan Joseph, yerden bir kaldırım taşını aldı. Ardından ara sokağın gerisinde kalan park etmiş arabaların kapısını yokladı. '89 Model bir Lincoln'ün anahtarı kontakta bekliyordu. Sürücü koltuğuna oturduktan sonra Joseph elindeki kaldırım taşını gaz pedalına yerleştirdi. El frenini çekti. Kontaği çevirip kendini arabadan dışarı atması bir oldu.

Sokak arasında bekleyen adamlara çarpan Lincoln, sanki kan lekeleriyle kirlenmiş bir saflığı andırıyordu. Beyaz masumiyet, kızıl bir yozlaşmışlıkla bozulmuştu adeta.

Etrafı kolaçan edip kimsenin onu izlemediğinden emin olan Joseph, adamların yanına koştu ve ceplerini yokladı. Ceketlerinin üzerinde yuvarlak, bronz bir arma buldu. Ceketlerini çıkartıp omzuna astı. Joseph'in parmak izleri ceketlerin üstündeydi. Pantolonlarından tabancaları, omzundaki ceketin cebinden çıkardığı mendil yardımı ile çıkarıp şarjörlerini boşaltırken sanki bu işte ustalaşmış gibi bir nizamı vardı.

Joseph'in içindeki öldürme tutkusu bastırılamayacak bir biçimde yeniden su yüzüne çıkmıştı. Düşünemiyordu. Düşünmek istemiyordu. Arabanın gaz pedalından aldığı taş ile adamların kafalarına vurmaya başladı. Beyinlerinden Joseph'in yüzüne fışkıran sıcacık kan, ona şaşılası bir zevk vermişti.

Etrafı iyice tarayabilirdi Joseph. Sadece parlak bir çöp tenekesi vardı. Tenekenin kapağını açtı. Çöpün içi kesilmiş parmak doluydu.

Joseph, kesilmiş parmakların birini eline aldı ve parmakta kalan kemiği kopardı. Kemiğin yuvasında takip cihazını yerleştirip, elinde kalan parmak kemiğini tekrar yuvasına yerleştirmişti. Cihazın fark edilmemesi gerekiyordu çünkü.

Kamyonetine dönmek üzere geldiği kaldırımlardan geri yürürken binalar sanki daha da yükselmiş, absürt bir biçimde Joseph'e bakıyorlardı. Sanki onu suçluyorlardı.

Kamyonetin sağ koltuğuna oturdu Joseph. William ise sürücü koltuğunda gazete okuyordu. Joseph'in ellerindeki kanı görünce sakin bir şekilde ona bir peçete uzattı. "Nasıl bir his?" diye sordu William.

"Çöp kutusuna takip cihazı yerleştirmek mi?"

"Hayır. Şiddet. Durdurulamaz şiddet. Kan. Kafanın tamamen boş olması. Kontrolleri ilkel hayvansal içgüdülerinin ele geçirmesi."

"Şey... Hiç fena değildi aslında. Hayatımda hiç böyle hisetmemiştim.. Herhangi birine saldırırken, kanını akıtırken kafamda..." duraksadı Joseph. "Sanki kafamda müzik çalıyordu. Çok hareketli ve sonu gelmeyen tatlı bir melodi. Ama daha sonra müzik kesiliyor ve herşeyin üstüme geldiğini hissediyorum. Bu benim için yeni."

William, belli olmayan bir gülümsemeyle kontağı çevirdi. "Ben kullanacağım kamyoneti. Senin ellerin kan içinde." dedi.

                                            .:*:.

Birkaç gün sonra William ve Joseph, Kızılceviz Moteli'nde kalmaya başlamışlardı. Tuttukları odada bir yatak, petrol yeşili bir çekyat ve üzerinde abajur olan duvara dayalı koyu ahşap bir masa vardı. Gece vakti loş ışıklarla aydınlatılan lacivert duvarlar, odaya tuhaf bir hava katıyordu.

William, masaya koyduğu takip cihazını inceliyordu. O sırada Joseph yatakta uzanmış, tavana bakıyordu.

"Tamam! Kesilen parmakların yerini bulduk sanırım. Hedef hareket halindeydi ama şimdi durdu... Eee... Sanırım burası... Casa Verde Oteli!"

Joseph tepki vermedi.

"Joseph! Orada mısın dostum!" diye yokladı William.

"Oraya gitmeden önce köpeğimi almam gerek. Endişeleniyorum. Uzun zamandan beri benimle olan tek canlıydı Kömür." dedi Joseph.

"Tamam fakat acele et. Sonra Casa Verde'ye gitmemiz lazım."

Sağ koltuğa oturan William "Beni varınca uyandır olur mu evlat?" dedi.

William uyanınca karşısında dehşet verici bir manzara vardı. Joseph'in deniz feneri evi alevler içerisindeydi. Yangından çıkan duman, deniz fenerinden görünen Körfez manzarasını kapatmaya yetmişti.

William hemen telefonundan bir numara çevirdi.

"Alo! Sanırım onu tetikleyecek unsurları anladım eski dostum!" dedi.

Joseph'i, koltuğunun altında köpeğiyle dumanlı alandan geldiğini görünce telefonunu kapattı.

Köpek yaralıydı. Vücudunun küçük bir kısmı yanmıştı ve benek şeklini almıştı. Joseph ise sinirliydi.

"Hazır mısın Joseph? "

...

"Sana çok yakında tekrar görüşeceğimizi söylemiştim dostum..."

İskambilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin