Bölüm 4

2.6K 159 2
                                    


Yukarı çıkıp odasına girdi. Odaya sinmiş hafif bir gül kokusu vardı. Kaşları çatıldı, yatağına serili gül kurusu nevresim takımı odasına kadınsı bir hal vermişti. Şimdilik bunları boş verip üzerini çıkarıp kendini banyoya attı. Gerilen vucudunu sıcak suyla yatıştırmaya çalıştı. Uzun bir duşun ardından kendini daha iyi hissediyordu.

Havlulardan birini beline sardı, diğerini eline alıp saçlarını kurutmaya başladı. Saçlarını kurutarak pencereye doğru ilerledi. Aşağıda annesi ve arkası dönük mavi baş örtülü bir kızın konuştuğunu gördü. Aklına gelen fikirle yüzüne sinsi bir gülümseme yerleşti. Annesi kıza bir şeyler söyleyip içeri doğru hareketlenince pencereyi açtı. Bir elini pervaza yasladı. Çok fazla kaslı olmasa da, sıkı vucudu güzel bir manzara sunuyordu.

"Birine mi bakmıştın?" arkası dönük kıza seslendi. Kız sağa sola bakıp arkasına dönmeyince "Sana diyorum hey."

Kız önce önüne döndü sonra bakışlarını yukarı, Halit'in olduğu pencereye çevirdi. Gözleri onu bulur bulmaz kocaman açıldı. Hemen arkasını döndü.

Kızın başını kaldırdığı o bir saniyede Halit gözlerinin kahverengi olduğunu tahmin ettiği kızın yüzünü gördü. Yaşının genç olduğu belli olan kızın meşhur Elif hanım olma ihtimali yüksekti. Bugün eve yabancı birinin geleceğini zannetmiyoru. Annesinden aşka türlüsünü beklemezdi. Demek annesi onu bu küçük kızın yola getireceğini düşünüyordu.

"Ula gavurun tohumi, bre deyyus, ne yapaysun cıscıbıl pencerenun tepesunde?" Hilal hanım ellerini beline koymuş gözlerinden ateş çıkararak konuştu. Elif'in kıpkırmızı olmuş yüzüne baktı "Geç kiz sende mutfağa hemen."

Elif başını yerden kaldırmadan koşar adım içeri gitti. Yüzü alev alevdi. O adam Hilal annesinin oğluydu demek. Gazetede ki haberi de görmüştü. Küçük bir araştırmayla öncekileri de. Elleriyle yüzünü örttü, bir yabancı ile bu kılıkta rahatça konuşan biriyle nasıl evlenecekti. Hem de odasının pencerisinden. "Ne!" O adamın onun odasında ne işi vardı? Hem de... Hem de yarı çıplak! 'Rabbim sen yardım et!' diye dua etti içinden.

"Bana bak sen ne diye öyle kelle gibi sırıtyorsun? Bir şey mi yaptın yoksa kıza?"

Daha fazla kendini tutamayıp kahkaha attı. "He ana pencereden kıza saldurdum."

Annesinin ayağındaki terliklerden birini çıkarıp eline alınca "Anne bir dur da, sakin ol gözünü seveyim. Kayboldu birini arıyor sandım. Yardım etmek istedim"

"Şimdi görürsün sen kaybolmayı, yardımı." elindeki terliği tam atıcaktı ki Mete'nin sesini duydu.

"Sultanım beni kapıda mı karşılıyorsun." Hilal hanıma sarılırken arkdaşına göz kırpıp Hilal hanımla birlikte içeriye doğru yürüdü.

Yüzündeki sırıtmayla pencereyi kapadı. Annesinin bu deli hallerine bayılıyordu. Kızdığı an Türkçe öğretmeni annesinin Balkan-Karadaniz şivesiyle konuşmaya başlaması eskiden beri babasıyla en büyük eğlencesi olmuştu. Aklına babası gelince yüzünden geçen buruk gülümsemeye engel olamadı.

Hüzünlü düşünceleri aklından savuşturup bavulundan aceleyle bir kaç parça eşya alıp hemen üzerini giyindi. Krem rengi keten bir pantolon üzerine bir kaç düğmesini açık braktığı kot bir gömlek giydi.

Aşağı inerken annesiyle şakalaşan Mete'nin sesi geliyordu. Mete annesinin en sevdiği arkadaşıydı. Hatta belki de tek.

"Ooo indiniz mi paşam." Mete Hilal hanımın ellerini öptü. "Sultanım Enes bizi bekliyor." Arkdaşına döndü. "Atları hazırlamış yemekten önce bir yarış yapalım diyor."

"Atlar tepesice, neydi o halin pencerede! Kalbime mi indireceksin benim." Oğlunun koluna çimdik attı.

"Off anne ya. Duyan da bir şey yaptım zanneder. Hadi kardeşim gidelim biz. Belli, istenmiyorum burada."

"Kaç sen zaten. En iyi yaptığın şey ne de olsa." arkasından söylemeyi de ihmal etmedi Hilal hanım.

Hanımlar akşam ki yemek için hazırlıklarını neredeyse tamamlarken üç kafadarın da keyifli yarışı bitmişti. Yarışın galibi Mete oldu. Ellerinde atların yuları şakalaşarak ahıra doğru gittiler.

"Kara Kızım yaşlanmışsın sen." atının başını okşadı Halit.

"Kara Kız hamile kardeşim. Hayırlı olsun baba oluyorsun." Enes hafifçe kuzeninn sırtına vurarak tebrik etti.

"Ne! Kız zilli kimden bu çocuk, namusumuzu kim kirletti çabuk söyle."

"Aman elini kana bulama, namusun emin ellerde." Enes Kara Kızı okşayıp güldü "At çiftliği aylardır Yakup abiye aygır beğendirecek diye akla karayı seçti."

"Nazlı kızım benim, birtanem." Ahıra giren Yakubu gördü. "Yakup abi damat adaylarının burnundan getirmişsin diyorlar. Sen ne dersin bu işe."

"Sen hiç merak etmeyesin Kara Kıza yakışır bir kısrak buldum evelallah. Saf kan bir Arap atı, ismi Poyraz." Çocukların yanına yaklaşıp fısıldadı "Zor ayrıldı Kara Kızdan kerata. Bir hafta yanına kimseyi yaklaştırmamış."

"Aferin kızıma benim, atları kapında köle et ama kimseye yüz verme. Sağolasın Yakup abi, yokluğumda çok iyi bakmışsın."

Yakup atlara sevgiyle baktı. "Onlar benim göz bebeklerim. Haa unutmadan sofra hazır sizi bekliyorlar. Ayşe hanım geç kalmasınlar diye de tembihledi."

"Eyvallah abi. Kolay gelsin sana." Üçü sohbet ederek gülüşme seslerinin geldiği verandaya doğru gittiler.

Aşkın Bir AlevHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin