-1-

304 17 5
                                    

"Sahip olduğum birkaç parça mutluluğun üzerini siyah bir kalemle karalarken, kimse acı çeken ruhumun attığı çığlıkları duymuyordu." Kalemi elime aldım ve altını çizdim. Okuduklarım tam anlamıyla beni yansıtıyordu. Bir boşluğun içinde kayboluyordum ve artık içimde bir zerre yaşama sevinci kalmamıştı.

Dış kapının açılma sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım. Elimdeki kitabı başucumdaki çekmeceye koyup, uyuyormuş  gibi yapmaya başladım. Biliyordum bu benim için bir kurtuluş yolu değildi.

Ben böyle düşünürken, kapının açılması ve onun sesini duymam bir oldu. "Uyumadığını biliyorum sen kimi kandırıyorsun? Kalk lan!" diye bağırması ile yavaş yavaş gözlerimi açmaya başladım.

 Karşımdaki görüntüye alışkındım. Üzerime doğru eğilmesi ile o keskin içki kokusunu aldım. Birden gelen kusma isteğimi geri gönderdim.

Saçlarımı eline doladığı gibi beni yataktan aşağı attı. Belinden kemeri çıkartıp vurmaya başladı. 

İlk darbesiyle bir hıçkırık kaçtı ağzımdan. Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla göz yaşlarım ardı ardına akmaya başladı. "Senden nefret ediyorum adi herif." ve ikinci bir darbe üç dört... gerisiyse büyük bir karanlık. 

Artık alışmıştım acı çekmeye, hırpalanmaya , üzülmeye. Bazen hissetmiyordum bile, bazenleri ise hissediyordum ancak sesimi çıkarmıyordum. Bunun benim için bir faydası olmadığını biliyordum çünkü.

Annemin ölümünden sonra babam beni dövmeye başlamıştı. Daha on yaşında anca vardım belki daha küçüktüm. Annem'de az acı çekmemiş, az dayağını yeyip, az küfrünü işitmemişti.

Babam, Annem varken bana elini bile kaldırmazdı. Annem öldükten sonra işler değişmişti Her gece eve geç saatlerde sarhoş olarak gelip ve beni döverek uykumdan uyandırırdı.

Annemin gitmesine çok kızsam da  onu anlıyordum. Evet başlarda çok kızdım neden gittin diye, neden beni bıraktın diye. Aylarca yemek yemedim, uyumadım, konuşmadım. Babamın beni sevmediği için dövdüğünü beni istemediğini düşündüm.

Babamın şirketi Annem'in ölümünden sonra berbat bir hal almıştı.İşler  İyice karışmış büyük bir çıkmaza doğru yol alıyordu ki daha fazla dayanamayıp iflas etmişti.

İyice içkiye sigaraya vurup okuldan sonra çalıştığım işten kazandığım parayı almaya başladı. Ben büyüdükçe benden beklentileri de artıyordu tabi.Hem okulu hem işi bir arada çok zor götürüyordum.

Artık buna son vermeliydim. Daha fazla dayanacak gücü bulamıyordum kendimde.

Bugün saat on ikiyi geçince on sekiz yaşıma girecektim. Artık reşit olmama saatler kalmıştı.

Büyük ihtimalle bayılmıştım ve oda içeride sızmıştı. Başımdaki ağrı ve sırtımdaki sızlamalar ile elimden destek aldım ve yerden kalktığım gibi  kendimi banyoya attım. Soğuk suyu açtım ve kıyafetlerimi umursamadan altına girdim.

Yaralarım sızlıyordu ama soğuk su beni kendime getiriyordu, çenem titremeye dişlerim birbirine vurmaya başladı. 

Ben her güçlü olacağım dediğimde o adam bu umudumu yok ediyordu. Ama artık dayanacak ne gücüm ne mecalim kalmamıştı. Bu gece gidecektim, bu gece kurtulacaktım bu evden.

Suyu kapatıp bornozumu  üzerime geçirdim  ve odama gittim. Siyah bir dar kot ve üstüne vücut hatlarımı belli etmeyecek bol bir tişört giydim. Sırt çantama gerekli olabilecek birkaç eşya aldım. Cüzdanımı  ve telefonumu alıp sessizce odadan çıktım.

 Tam dış kapıyı açacağım sırada aklıma gelen şey duraksamama sebep oldu. Bir oda vardı ve ben o odaya giremiyordum. bulunduğum bütün girme girişimlerimde, babam buna her defasında döverek karşılık vermişti. Evde yokken de kapısını kilitleyip giderdi.

Bu evden gitmeden önce bu odaya girmeyi aklımın bir köşesine not etmiştim zaten bunu yapacaktım. 

Yavaş adımlarla odaya doğru ilerledim. Kapısını yavaşça açtım ve içeri girip odayı incelemeye başladım.

Bir köşede üzeri tozlanmış çokta büyük olmayan bir sandık vardı. Bu oda daha çok bir depoya benziyordu. Sandığı merak ettim ve o tarafa doğru yöneldim. Kapağını açmaya çalıştım ama açamadım. Aklıma gelen şey ile bir an duraksadım. boynumda yıllardır taşıdığım bir anahtar vardı ve benim bildiğim, hatırladığım kadarıyla bu bana annemden kalan tek şeydi.

Annem beni uyuttuğu son gece bu anahtarı boynuma takmış ve zamanı geldiğinde kullanabileceğimi söylemişti. Kolyeyi boynumdan çıkarttım ve ucundaki anahtarı sandığı açması umuduyla deliğe soktum ve çevirdim. Çevirdiğim an sandık açıldı. Bir anlık şaşırsam da  bu şaşkınlığımı üzerimden atmak uzun sürmedi. 

Sandığın kapağını kaldırdığım an kalkan tozlar öksürmeme neden oldu. Kapağı tamamen kaldırdım ve içindekileri incelemeye başladım.

İçinde beyaz bir beze sarılmış bir şey vardı, dikkatimi ilk çeken şey o oldu. Elime alıp açtım ve içinden bir zarf çıktı zarfın üzerinde "DERİN" yazıyordu. Ne kadar merak etsem de  daha fazla oyalanmamak adına zarfı ikiye katlayıp çantama koydum ve sessizce odadan çıktım.

Anahtarı geri boynuma takıp dış kapıya doğru yöneldim. Bunları yaparken olabildiğince sessiz davranmaya dikkat ediyordum. Şuan için babamın uyanması en son isteyeceğim şeydi.

Kapıyı açtım ve son bir kez çaresizliği ve acıları dibine kadar yaşadığım bu eve baktım. Acı çığlıklarım ve çaresiz yakarışlarım bu dört duvar arasında yankılanmıştı her gün, her gece.

Hem bedenimde hemde ruhumda kalıcı izler bırakmıştı unutamayacağım acıları çekmiştim ben bu evde ve şimdi içimdeki sönen umut ışığı yeniden alevlenmişti. Bir avuç umutla çıkıyordum şimdi bu evden. Bu düşüncelerimden sıyrılıp dışarı bir adım attım ve kapıyı çektim.

   Yepyeni bir Derin ÖZAY olarak. 




BU BENİM İLK KİTABIM OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEZSENİZ SEVİNİRİM ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER.


Derin SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin