Selam gençler.
Yeni bölüm geç geldi biliyorum ama böyle olması daha iyi. Çünkü bu kitabın üstüne daha çok düşüyorum. Daha iyi bir kitap olacağını ve parlayacağını düşünüyorum.
Umarım bölümü beğenirsiniz. İyi okumalar...
Ormanın içinde dalgın dalgın dolanırken hâlâ şaşkınlığımı atamamıştım. Sabahki sinirli ve agresif halim buhar olup havaya karışmış, yerini merak tohumlarına bırakmıştı. Prens Joshep'in ormanda ne işi vardı ve neden bu kadar merak uyandırmıştı bende anlam vermekte güçlük çekiyordum.
Kafamı iki yana hızla sallayıp yüzüme iki tokat attım. Kendime geldiğimi düşündüğümde hızlı bir şekilde babamla birlikte yaptığımız ağaç eve doğru yürümeye başladım. Yeşillikler içerisindeki şirin ve küçük ev gözüme çarpınca dudağımda küçük bir tebessüm oluştu. Burası benim sığınağımdı.
Merdivenleri tırmanıp yukarı çıktım ve ellerime bulaşan toz parçacıklarını ellerimi birbirine vurarak temizledim. Üstümü düzelttikten sonra küçük kapıdan içeri girmemle karşımdaki manzarayı görüp çığlık atacakken kendimi tuttum ve yandaki yaylardan birini alıp hızlıca bir ok geçirdim. Arkası dönük olan kişi bana döndüğünde gözlerim yuvalarını terk edercesine açılmıştı. Prens Joshep'in benin ağaç evimde ne işi vardı? Daha doğrusu burayı nasıl bulmuştu?
"Prens Joshep? Ne işiniz var benim sığınağımda ve benim dolabımda?" derken elimdeki yayı gevşettim ve yerine koyup Joshep'e döndüm. Prens kendini toparlayıp boğazını temizledi ve dolabı kapattı. Ağzındaki lokmayı yutup bana doğru gelmeye başlayınca kaşlarımı çatarak girdiğim kapıdan geri geri adımlamaya başladım. Ben geri adımladıkça o da bana adımlıyordu. Bu sinirimi bozarken o ağaç evi inceleyerek bana yaklaşıyordu.
"Burası gerçekten senin mi Kızılcık?" Deyip yürümeye devam etti. Kaşlarım iyice çatıldığında sormadan edemedim.
"Kızılcık derken?"
"Kıvırcık ve kızılın birleşimi. İkisi çok uzun ve ben bir Prensim güzelim. Tabiki şimdilik." Diye son cümlesini mırıldanarak bitirmişti. Kızılcık sözcüğüne gözlerimi devirip sahip çıkamadığım merakıma yenik düştüm.
"Şimdilik derken?"
"Babam Kral Moon iki hafta önce hain bir saldırı ile öldü ve tek veliaht benim. Yakında ünvanım değişeceği için öyle dedim." Dedi bıkkınlıkla. Bu durumdan çok mutlu gibi gözükmüyordu. Sonuçta babası ölmüştü.
Neyse diye mırıldanarak üzerime yürümeye devam ettiğinde gözlerim şaşkınlıkla açılırken geri geri gitmeyi ihmal etmiyordum. Çitlere takılıp düşecekken sırtımda hissettiğim güçlü kollar beni son anda tutup kendine yasladığında otomatikman ellerim omuzlarına gitti. Kapanan gözlerimi yavaş yavaş açarken ellerim sert omuzlarını iyice sıkıyordu.
'Bu ne Soria? İki dakikada vücud analizi yapmayı da ihmal etmedin?' Diye içimden söylenirken ellerimi onun üzerinden hızla çekip arkamda birleştirdim ve bir iki adım sağa doğru kaydım. Kendimi toparlayıp gözlerine bakmaya devam ettim.
"Dolabımdan yemek aşırmayan bir Prens kalmıştı o da oldu sonunda. Prens beslemedim demem artık." Diye söylenirken güldüğünü işitip ona döndüm. Dönmemi bekliyormuş gibi hemen ciddi surat ifadesini takındı.
"Aç bir Prens hiç çekilmez kızılcık. Burada seninle konuşmam bile vakit kaybı benim için." Dedi. Kaşlarım çatılırken üzerine yürüdüm.
"Konuşmasaydın o zaman. Seni zorla ağaç evine sokup konuş diye bağlamadım. Hem suçlusun hem güçlüsün. Nasıl bir Prens olduğunu anlamış değilim. " diyerek kollarımı göğsümün üzerinde birbirine doladım. Aramızdaki bir iki adımlık yeri de o kapatıp, "Uzatmasaydın o zaman kıvırcık? Nasıl bir Prens olduğumda sadece beni ilgilendirir. Kıvırcık saçlarını ve kıvırcık aklını benden uzak tut." Dediğinde yanaklarımın sinirden saçlarımın rengini aldığını tahmin edebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORİA
FantasyAndrestera... Özel güçleri olan insanların yaşadığı bir ülke.... Kral Moon'un gizemli ölümü... Vampirler, Büyücüler, Rahipler, Kurt adamlar, Periler, Devler, Robot insanlar ve Zoreaslar... Her özel güç aynı ülkede yaşıyordu. Tabi özel güçlerini kö...