Merhaba.Yeni ve bomba bir bölümle geldim. Çok uzatmanın bir anlamı yok.
İyi okumalar...
Gözlerimdeki sis bulutu beni sonu olmayan bir kuyuya çekerken, bir el yardımıyla o kuyudan kurtuldum. Yavaş yavaş bedenime doğru yol alırken, içimdeki sayısız renkli ışının yanıp alev alacağını, beni kavuracağını düşünürken birden olduğum yerde derin bir soluk alarak zıpladım. Karşımdaki aynadan alnımda birikmiş ter damlacıkları bana hiç yardımcı olmuyordu. Elimle ter damlacıklarını silip yattığım yataktan ayaklarımı sarkıttım.
Etrafımı incelemediğimi fark edip nerede olduğumu anlamak için etrafı hızlıca taradım. Kocaman bir oda, kocaman bir yatak ve altın kaplama eşyalar. Ağzım şaşkınlıkla açılırken yataktan hızla kalktım ve cebimde taşıdığım bıçağı çıkarmaya çalıştım ama cebimde bıçağın kabzasından başka bir şey yoktu.
"Beni öldürmeyi düşünüyorsan kızılcık, bıçağın bende." diye alay dolu bir ses duyduğumda gözlerimi devirerek Joshep'e döndüm.
"Ne işim var benim burada? Nasıl geldim? Neden geldim?"
"Kollarımda bayıldın kızılcık. İyi değildin bende seni buraya getirdim." dedi ve bana yaklaştı. "Gözlerinin rengini hatırlıyor musun?" dediğinde ona garip garip bakmakla yetindiğimde kafasını sallayıp büyük camın oraya yürüdü. Yavaş yavaş yanına gidip bana bakmasını beklemeden konuşmaya başladım.
"Gözlerimin rengi nasıldı Joshep? Dediğinden hiçbir şey anlamadım. Bana açıklar mısın?"
"Gözlerin parlıyordu kızılcık. Hem aynayı yaktın. Çok garipti." dedi ve bana döndü. "Bunun sırrını Profesöre sordum. O da şaşırdı. Seni onunla tanıştırmak istiyorum. Hadi gel benimle.'' dediğinde o önden ben onun arkasından odadan çıktık. Sarayın büyük koridorlarından hızla geçerken büyük şaşalı merdivenlerden aşağı inmeye başladık. Merdivenler in in bitmezken ofladığımda Joshep bana dönüp gözlerini devirdi ve devam etti inmeye.
Sıkıldığımda merdivenlerden birine oturup dizlerimi kendime çektim. Joshep devam ederken birden durdu ve bana döndü. Yere çökmüş beni gördüğünde kaşlarını çattı.
''Profesör mahzen gibi bir yerde yaşıyor. Biraz daha inmemiz lazım tembel kızılcık. Kalk hadi.'' dediğinde yerimden sinirle kalktım ve inmeye devam ettik. Bir süre sonra büyük demir kapıyı gördüğümde bıkkınca ama ferahlamış bir nefes verdim. Joshep kapıyı çaldığında şaşırmadım değil. Çünkü o bir kral olacaktı ve kendinden kademe açısından küçük birinin kapısını çalması cidden çok garipti.
''Sen kral olacaksın, kapıyı çalmadan da girebilirsin biliyorsun değil mi?'' dedim. Alaylı bir gülüş gönderdi ve yüzünü bana tam döndürdü.
''Profesöre olan saygım ve sevgim büyük kızılcık. Benim en iyi ve en sadık yardımcımdır kendisi. O bana saygı duyduğu için bende ona saygı duyuyorum. Bencil bir kral olamam, olmam.'' dedi. O kadar şaşırmıştım ki açık olan ağzımı zor kapattım ve bana arkasını dönen Joshep'e anlamsız bakışlar atmaya devam ettim. Diğer veliahtlardan o kadar farklıydı ki şaşırmadan edemiyordum.
Ben arkasından anlamsız anlamsız bakarken büyük demir kapı gürültüyle açılınca kulaklarıma gelen sinir bozucu cızırtılı sese içimden bir kaç kötü sözü sakınmadan geçirdim. Gözlerim şaşkınlıkla açılan kapının ardındaki kişiye takılı kaldı. Profesör dediğinde yaşlı ak sakallı bir dede beklerken karşımdaki Joshep yaşlarında bir adam vardı. Kumral saçları ve onu tamamlayan kumral kirli sakalları vardı. Gözleri mavinin en değişik tonlarından biri gibiydi. Aynı bir kedinin ışıldayan muhteşem gözleri gibi. Şaşırdığımı gören profesörün keyfine keyif katmışım gibi daha çok gülerken bizi içeri aldı. İçerisi kasvetli ve baskındı. Burada bir saat kalsam kafayı yiyeceğimi düşünmeden edemedim. Etrafı incelemeyi bitirip onlara döndüm. İkisinin gözleri de bendeydi. Merak ettiğim soru beynimi karış karış gezerken iyice karışmadan dilimdeki kelimeleri cümleye dökmeye çalışsam da başaramadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORİA
FantasyAndrestera... Özel güçleri olan insanların yaşadığı bir ülke.... Kral Moon'un gizemli ölümü... Vampirler, Büyücüler, Rahipler, Kurt adamlar, Periler, Devler, Robot insanlar ve Zoreaslar... Her özel güç aynı ülkede yaşıyordu. Tabi özel güçlerini kö...