Gene sıkıcı günlerden birisiydi. Balkonumuzda oturmuş hayatımı düşünüyordum. Hayatımda hiçbir şey yoktu... Çok fakirdik... Bu kötü evde iki arkadaşımla beraber kalıyordum. Armin ve Mikasa. Fakir olduğumuz için yaşantımız çok kötüydü ama Armin bizim için bir iş bulmuştu. Bir köşkte hizmetçilik. İş için harika bir fırsat değildi ama çok fakir olduğumuz gerçeği yüzünden buna katlanmalıydım, değil mi? Sonuçta başıma ne gelebilir ki? Zengin bir adama aşık şık olup bütün hayatımı boş dramalar ve oyunlarla geçirecek değilim ya?
Köşke vardığımız zaman etrafa bakındım. Lanet olsun... Çok büyüktü. Buranın sahibi çok zengin olmalı diye düşündüm. Büyük, ihtişamlı kapıya vardığımızda ata benzeyen bir adam bize koridorda beklememizi söyledi. Biraz bekledikten sonra gözlüklü bir kadın ve tekerlekli sandalye kullanan bir adam geldi.
Tanrım... Adam çok yakışıklıydı. Seksi gözleri, mükemmel saçı, yakışıklı yüzü... Tanrım şu an burada olmasan seninle çok iyi eğlenirdik...
Adam biraz daha öne geldi ve kendini tanıttı.
"Ben Levi Ackerman, köşkün sahibi."
Tanrım.. Sesi bile çok seksi. Bu hikayede tam bir mal olmam için adamın sıçtığı boka bile aşık olmalıydım. Tek tek bize bakmaya başladı. Baktığı kişi kendini tanıtıyordu. Mikasa ve Armin kendini tanıttıktan sonra sıra bana gelmişti Levi ile gözlerimiz buluşmuştu. Bana baktığı ilk saniyede aniden tekerlekli sandalyesinden kalktı ve ayaklandı! Aman tanrım!
Gözlüklü kadın önce bana baktı, sonra Levi'ye baktı ve "Aman Tanrım Levi! Yürüyebiliyorsun! Bu, gerçek aşkın bir mucizesi olmalı!" diye sevinç çığlıkları attı ve Levi'ye koşarak ona sarıldı. Levi arkadaşına baktı ve....
"Ne aşkı gerizekalı, bu kadar mallık bu kitap için bile fazla. Fizyoterapi görüyorum!" diye bağırdı. Kadının yüzü aldığı cevap ile düşmüştü. Cevap verdikten sonra bana yaklaştı ve gözlerimin içine baktı. Ellerimi tuttu ve yavaşça kaldırdı.
"Ya... Ya senin adın ne?"
Utanmıştım, kıpkırmızı kesilmiştim. Yere bakarak saçımı kulağımın arkasına aldım ve daha sonra seksi gözlerine baktım.
"Ereniye." dedim utangaç bir şekilde ve yere bakmaya devam ettim. Elini çeneme götürdü ve kaldırarak ona bakmamı sağladı. Bir süre bakıştık. Dünya durmuştu. Sadece ikimiz var gibiydik. Seksi gözleri benim büyük gözlerimin içinde kaybolmuştu. Ben de onun buz mavisi, siyahımsı, grimsi, lacivertimsi gözlerinde kaybolmuştum. Sonra aniden düşündüm... Bu ne biçim renk amk?
O adam bu olmalıyıdı! Aşık olacağım seksi, kaslı, ateşli, kötü, zengin, mafya, baklavalı adam... Bunları düşünürken bile değişik dil hareketleri yapmaya başlamıştım.
Mikasa yanımıza geldi ve kolumdan tutarak beni yanına çekti. İşte o an her şey eski haline döndü. Her gerizekalıca kitapta olan bu saçma transtan çıkmıştım. Dünya eski haline dönmüştü...
"Bu kadar yakınlaşma yeter bence. Neler yapmamız gerektiğini söylemeyecek misiniz efendim?"
Levi, Mikasa'ya sinirli bakışlar attıktan sonra boğazını temizledi ve "Evet, beni takip edin." dedi.
----------------------------------
Eveeeeettt! Yeni bir hikayeye başladım arkadaşlar ama yazdığım başlangıcı hiç beğenmedim. *ağlayan bebek emojisi* Umarım yorumlara harika yazdığımı söyleyip egomu tatmin edersiniz. Bölümden zevk almak isteyenler koyduğum şarkı ile okusunlarrrr! Bölümde birkaç hata varsa affedin. Sonuçta bu benim ilk hikayem ve bazı kısımları köpeğime yazdırdım Benim sınavlarım falan var onun için bazen o yazıyor. Eee, patisinden en fazla bunlar çıkıyor. :D Neyse, votelemeyi ve yorum atmayı unutmayın. Öpüldünüz şekerlerim! <3 <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Titan-ı Memnu (Shingeki no Kyojin - Japanese Soup Opera)
FanfictionEren'in hisleri karşılıksızdı veya öyle düşünüyordu. Ancak bir gün her şey değişmişti. O günden sonra, Eren ve Levi yasak bir aşk yaşamaya başlamışlardı. Her şey güzel giderken bazıları her şeyi mahvetmeye hazırlanıyordu. Beraber kaldıkları bu ka...