13.Bölüm: Ağlamakla Yükümlü Gözler

201 19 25
                                    

Erdem'i bıraktığım yerde yani odanın önünde göremeyince yavaşça etrafıma bakındım. Göremeyince salona geçtiğini düşünerek başka bir yere bakmadan oraya geçmenin mantıklı olduğuna karar verdim. Tam adımımı atacağım sırada omzuma konulan ince ve küçük bir el yerime sabitlenmeme neden oldu. Yüreğim delicesine çarparken vücudum üçüncü kez böylesine derin bir şekilde içime dolan kokuyla kendini kaybetti. O parfüm kokusu az önce kalbime zehir olmuştu.

Omzumu kavrayan ince parmaklar orayı sıkarak beni kendine döndürdü. Vücuduma kontrolsüzce yayılan adrenalin etkisini azaltmak istercesine gözlerimi yumdum.

Bir bahane bul!

Gerçekçi ve inandırıcı bir bahane bul!

Derin bir nefesle gözlerimi yarım yamalak açarak sesli ve net bir şekilde konuşmaya giriştim.

"Eşyalarımdan birkaçını almak istemiştim. Ama-"

"Ya sussana Çiçek'i uyandıracaksın. Gerizekalı, yürü hadi."

Duyduğum sesin Ezgi'ye ait olmasıyla şaşırmakla rahatlamak arasında sıkıştım, kaldım. Gözlerimi tamamen açtığımda karanlığın içerisinde Ezgi'yi incelemeye çalıştım. Üzerine sıktığı parfüm Çiçek'e verdiği parfümdü ve büyük ihtimalle üzerinde onun kıyafetlerinden biri vardı. Kalp krizinin eşiğinden dönen vücudum sonunda kendini saldı ve bütün yükümü derin bir nefes vererek dışarı boşalttım. Ağzımı açıp da tepki vermeme izin vermeyen Ezgi söylene söylene bir yandan da beni dürtükleyerek ilerlemeye ve beni de ilerletmeye başlamıştı.

"Böyle bir durumda bu şekilde Çiçek'e yaklaşacak kadar aptal olduğunu bilmiyordum. Hele Erdem'e ne demeli? Onun seni kontrol etmesi gerekirken sen onu sözlerin altında yönetiyorsun ve bu yetmiyormuş gibi bir de salak saçma hareketlerle yaptığınız bu iğrenç planı tehlikeye atıyor. Hayır, siz benim başıma bela mısınız?"

Sonunda salona vardığımız da üzerine çarşaf serilmiş koltuğa oturmuş Erdem kafasını kaldırıp bana baktı. Ezgi parmağın ucuyla omzumdan iterek Erdem'in oturduğu koltuğa oturmamı sağlamaya çalıştı. Sağımı solumu kontrol ederken Ezgi, kısık sesle bize hakaret etmeye devam etti. O an tek düşüncem buradan çabucak çıkmam gerektiğiydi ama bu eve bir daha giremeyecek olmam gitmemi engelliyordu.

Ellerimi saçlarımda dolandırırken yanımda oturan Erdem'in ani kalkışıyla yanımda oluşan hareketlilik beni düşüncelerimden koparmıştı.

"Ezgi yeter. Yaptık bir hata, bitti. İkimizde arkadaşlarımızın iyiliğini istiyoruz. Bu olayı uzatmaya gerek yok. Hakaret edip durmayı bırak yoksa kalbini kıracağım."

Olanları çözmeye çalışırken Ezgi Erdem'e odaklı gözlerini kırpmadan durdu.

"Sen anca benim kalbimi kırarsın zaten. Benim evime gizlice giren sizlersiniz, ister hakaret ederim, ister döverim. Sizin bir şey deme hakkınız yok. Ayrıca merak etme bu saatten sonra senin diyeceğin hiçbir şeye kırılmam. Ne de olsa seninle arkadaş bile değiliz, hiç bir bağlantımız yok seninle. Şimdi, arkadaşını da al, git. Bir daha da sizi arkadaşımın yakınlarında görmek istemiyorum. Hatta benim yakınlarıma bile yaklaşmayın. Herkes yaptığı hatanın cezasını kendi başına çeksin. "

Erdem sinirle gözlerini odada gezdirdikten sonra, "Laflara bak ya!" diye söylendi. Yerimden kalkıp Erdem'i kollarından tuttuğum gibi kapıya doğru yürümeye başladım.

"Sakin ol, Ezgi haklı."

Kapıya kadar peşimizden gelen Ezgi, sesini çıkartmıyordu. Erdem'e, söyleyeceğin hiç bir söze kırılmam, demişti ama yeter demesine bile kırılmıştı. Erdem onun için hep değerliydi, hep önemliydi ama Erdem onu zamanında çok kırmıştı. Ezgi'de o kırıkları sarmak için kendi içine çekilmiş Erdem'le aralarına duvarlar örmüştü.

Erdem hâlâ dinmemiş siniriyle söylenmeye devam ediyordu.

"Hep Ezgi haklı zaten. Her şey de o haklı anasını satayım."

Söylediği laflardan net bir anlam çıkaramasam da ucunu geçmişe dayandırdığını çözmek zor değildi. Kapıdan çıktığımızda geri dönüp özür dilememe müsaade etmeden kapıyı yüzümüze kapatan Ezgi gerçekten, haklı olarak, sinirlenmişti.

Elimde tuttuğum hırkayı sıkıp eve son kez baktım. İlerde Çiçek'le beraber yaşamayı plânladığımız ama şimdi bir daha içine giremeyecek olduğum eve...

🏡🌼🏡🌼🏡🌼🏡🌼

Ağlamakla yükümlüdür bazı gözler. Kendilerine mutluluğu yasaklamış, lanetlemişlerdir. Eskiye dair anılara ağlarlar, o anılara dönemeyecek olmalarına ağlarlar hatta bazıları onlar kadar güzel anılara bir daha asla sahip olamayacaklarına ağlarlar. Bazen içe akıtırlar gözyaşlarını, bazen dışarıya taşar damlalar. Çoğunlukla kan akar irislerinden. O kan ciğerlerine dolar da nefes alamaz, her gece ay ışığında boğulurlar. Kalpleri pompaladığı her kana anılar dolusu acı katar. Ruhları kendini sevda zincirine vurup sürgün ederler yahut ayrılık halatıyla aşk ağacına asarlar kendilerini ve usulca, acı yakarışlarını rüzgarlarla susturup intihar ederler.

Bazıları ruhunun ölü olmasına dayanamaz keser nefesini, büyük bir kısmının buna cesareti olmaz, diğer kısımsa yaşayarak kendine eziyet etmek ister. Çünkü onlar sol yanlarını hediye ettikleri insanları kırmışlardır, canlarını yakmışlardır bu yüzden yaşayarak, onlara çektirdikleri ve kendilerini mahkum ettikleri bu durumun acısını dibine kadar hissetmeye mahkum ederler kendilerini.

Biraz ben gibi...

Biraz sevdiğinin kıymetini bilemeyen herkes gibi...

Defterin siyah kapağını kapatıp masanın ucuna ittim. Yan taraftaki yatağa attığım bedenimi yorganla örttükten sonra kafamı koyduğum yastığa yaşlarımı akıtmadan önce Beyaz Çiçek'imin kokusuyla dolup taşan hırkayı burnuma bastırdım. Her nefeste koku ciğerlerime dolarken kapanmış göz kapaklarımda gülen yüzü beliriyordu ve gözyaşlarım bir yıldız gibi kayıyordu yanından...

🌼🌼🌼🌼🌼

Unutmak İstiyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin