21. "Suçlu o!"

175 13 16
                                    

Ölümün soğuk nefesi Çiçek'in ağzından üflenmiş ve tüm kalpleri buzlar ülkesine döndürmüştü. Buzlar ülkesine dönmüş kalplerde cayır cayır yanan anılar yeni bir savaş doğurmuştu. Bu savaşın kazananı yoktu, yazılmış her türlü sonda kalplerini kaybedeceklerdi. Belki ruhlarından bir parçayı, ya da tüm ruhlarını. Sevemeyecekti belki bağzıları bir daha. Bağzıları da kimi sevse onu hatırlayacaktı. Nereye gitseler, o gelecekti her birinin aklına. Hatırlarından çıkmayacaktı ilk başlarda. Sonra zamanla ona da alışacaklardı. Yokluğuna, bir daha olmayacak oluşuna. Bir süre sonra yeniden güleceklerdi. O olmasa da yaşamaya devam edeceklerdi. Yarım da olsa, bir parçalarını kaybetmiş de olsalar, nefes almaya devam edeceklerdi. Şuan bu durum onlara çok uzak gelse de insanoğlunun alışamayacağı hiçbir şey yoktur.

Ölümün getirdiği derin sessizlik tüm etrafı sarmışken, Bartu acı dolu mırıltısıyla bir geminin suları yarması misali sessizliği yarmıştı.

"Benim yüzümden. Benim yüzümden öldü. Benim yüzümden, benim..."

Bartu titreyen ayaklarının üzerinde zor dururken, dudakları sürekli aynı cümlelerle raksediyordu. Acısını mümkün mertebe içinde yaşayan Tarık, kulaklarına dolan bu cümlelerle içinden gelen çığlığı engelleyemedi.

'Suçlu o!'

Sevdiğin bir insanın ölümü üzerine içinizden bir ses hep suçlayacak birini arar. Tüm acısını bir nefrete dönüştürecek ve o acı ölümünü birine ya da birilerine bağlayacaktır ki, nefrete dönüşen acıyı o kişinin -ya da kişilerin- üzerine salarak atsın kalbinden. Asla 'ecel' demezler ölümlere. Hep birini hatta bazen nesneleri ya da doğayı suçlarlar. O an Bartu Çiçek'i elleriyle öldürmüş gibi kendini suçlarken, kulağına ulaşan seslerin içindeki iç sesi tatmin etmesiyle Tarık da onu suçlamaya başlamıştı.

'O üzdü hayatı boyunca Çiçek'i. Önce hayata küstürdü, sonra karşısına yeniden çıkarak onu tamamen hayattan kopardı. Belki de ondan kaçarken çarptı araba. Kesin ondan kaçarken, uzaklaşmaya çalışırken çarptı araba. Hem beni aradığındaki sesi, söylediği sözler.'

O an aklına yaptıkları o kısa konuşma yerleşti tüm berraklığıyla.

'"Alo, Çiçek?"

Merak dolu ses kulaklarına ulaştığında dakikalardır tek bir mimiğin oynamadığı donuk yüzü acıyla kırıştı ve gözyaşların vazgeçilmez yoldaşı hıçkırıklar gelip yerleşti dudaklarına.

"Tarık," dedi titreyen sesiyle.

"Beni burdan alabilir misin? Ben... ben,"

Daha fazla konuşamayan Çiçek'i endişeli sesiyle Tarık tamamladı.

"N'oldu sana? Niye ağlıyorsun Çiçek?"

Bu sorulara cevap veremeyen Çiçek sadece, "Tarık, lütfen gel." diyebildi.

"Tamam. Hemen geliyorum birtanem."'

Ve ardından duyduğu güçlü ses Bartu'ya ait olmalıydı. Kulaklarına yeni bir mırıldanma doğdu.

"Özür dilerim. Ben ölmeliydim, özür dilerim."

'Ağlıyordu. Onu alıp ordan götürmemi istiyordu. Ardından Bartu'nun sesi duyuldu ve bir anda telefondan büyük bir gürültü geldi. Daha sonra ise hiç ulaşamamıştım. O bir şey yaptı ona. O ölmeliydi. Yaptıklarından sonra ölmeyi hakeden oydu. Çiçek değil. O ölmemeliydi. O mutluluğu hakediyordu. Biz mutlu olacaktık. Biz...'

Tarık için,'biz' kelimesi artık sonsuzluğa gömülmüş bir kelimeydi. Onunla yaşadığı anılar yavaş yavaş canlandı gözünde. Ve en son bugün de kaldı gözleri. Daha az önce yanındaydı. Elini uzatsa elini tutacak, biraz eğilse öpecek, derin bir nefes alsa kokusunu çekecekti. Ne ara bu kadar uzak olmuştu kendisine? Bu mesafe fazla değil miydi? Kalbinin sıkışmasıyla gözleri yanmaya başladı.

Unutmak İstiyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin