19. "Sen yaşa ki ben öleyim."

208 17 12
                                    

Çiçek ise üzerindeki bu psikolojik baskıya, sevdiklerinin gözyaşlarına, korku dolu bakışlarına ve vücudunun her yanındaki bastırılmaz acıya dayanamayan zihninin kendini karanlığa bırakmasına izin verdi. Ağır ağır gözlerini kapatırken, bu hareketinin etrafındakilere verdiği korkuyu ağlayışlarından anladı. Karanlığa gömülmeden duyduğu son ses ise hıçkırıklara karışmış ambulans sesiydi.

🌼🌼🌼🌼🌼

Üzerinde mesleklerine özgü kıyafetlerle inen bir kadın bir erkek görevli taşıdıkları sedyeyle Çiçek'e doğru ilerlediler. Kalabalığı açarak Çiçek'in yanına yaklaştılar. Bartu heyecanla ayağa kalktı ve o an karşısında duran Tarık'ı farketti. Tarık hiçbir tepki vermeden yarım açık ağzıyla Çiçek'e bakıyordu. Gözlerindeki korkuyu anlayabiliyordu Bartu, o korkunun kaynağının ne kadar büyük olduğunu da biliyordu. Tüm her şeyi bir kenara bırakıp birkaç adımda Tarık'a yaklaştı. Elini Tarık'ın omzuna koydu ve "Kendine gel. O iyi olacak." dedi tüm inancıyla.

O iyi olacak.

Tarık girdiği şoktan yavaş yavaş kurtulurken Bartu onu kendi haline bırakıp sedyeyle ambulansa bindirilen Çiçek 'in yanına döndü koşar adım. Sedyeyi itekleyen ambulans görevlisi kadına yanaştı.

"Ben de onunla gelmek istiyorum." dedi. Bir çocuğun annesinden izin istemesi gibi kadına bakıyordu.

Kadın düz bir sesle, "Tabi." dedi. Bartu büyük umutlarla bindi ambulansa. Çiçek kurtulacaktı, ölmeyecekti.

O sırada Orhan'ın desteğiyle ayakta duran Neşe, ağlaya ağlaya ambulansa ilerledi. Kendine gelen Tarık, Neşe'nin yanına geldi.

"Neşe hala, neler oluyor? Çiçek'e ne oldu?" dedi şaşkınlık dolu sesiyle.

"Bilmiyorum oğlum, bilmiyorum. Bir kurtulalım şu durumdan öğreneceğiz. Gel sen yanıma." dedi ve Tarık'la beraber ambulansın önüne oturdu. Orhan ambulansın harekete geçmesini beklerken, dağılan kalabalığın ardından çıkan birisi yanına yanaştı.

"Hangi hastaneye gidiyorlar?"

Soru karşısında Orhan cevapsız kaldı.

Ambulansın sirenleri tüm yol boyunca yankılanırken hemşire tüm hızıyla Çiçek için yapabildiği tüm müdahaleleri yapıyordu. Bartu ise içten içe tüm umudu ve inancıyla dua ediyordu.

"Hadi güzelim, hadi Çiçek'im. Allah'ım ne olur kurtar onu. Güç ver bedenine. Gerekirse benim canımı al, onunkine kat."

Bartu'nun sesli yaptığı duaya karşılık hemşire üzgün bir tavırla, "Durumu kritik." dedi. "Olay nasıl oldu?"

Bartu'nun gözleri yıkılan umutlarıyla doldu. İçi bir anda alev aldı. Dolmuş gözlerini sedyede yatan Çiçek'e sabitledi.

Lütfen, aç gözlerini lütfen.

"Hepsi benim yüzümden." dedi fısıltıya dönen bir sesle ve dudaklarından çıkan bu cümlenin verdiği acıyla gözlerinden yaşlar aktı art ardına. Kafasını ellerinin arasına aldı ve saçlarını dağıttı bir süre. Sonra yüzüne kapanan ellerle hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı. Dayanamıyordu artık. Ruhu bu kadar yara almışken nefes almak zor geliyordu. Üç yıl önce Çiçek'i yüz üstü bırakıp ardına bakmadan attığı o adımları hatırladıkça kendini öldüresi geliyordu. Bu hikayenin tek suçlusu oydu ve bunu bilmek içinde sadece ölüm isteği uyandırıyordu.

Tam şuan kendisini öldürse ruhu Çiçek'in ruhuna katılır mıydı? Canı onun canına sarılır mıydı? O ölse Çiçek yaşar mıydı?

Yaşlarla ıslanmış elini yüzünden çekti ve Çiçek'in elini tuttu. Dudaklarına yanaştırdığı ele ardı ardına öpücükler kondurdu. Burnuna götürdü ve derin soluklarla kokladı. Sonra başını yasladı o pamuk ellere ve usulca yaşlarını akıtmaya devam etti.

Unutmak İstiyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin