Hikaye hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum. :)
En iyi olduğum konu kesinlikle yemek yemek. Kimse beni bu konuda geçemez. Ama yemekhanede öyle bir kuyru vardı ki Apple iPhone 4'ü çıkardığında bile bu kadar kuyruk olmamıştır. Ben yemek yiyene kadar zil çalacak kesin. Derse yine geç kalmak en son isteyeceğim şey.
Yemekhane yalnız başıma yemeğimi yerken neredeyse Philip kadar yakışıklı bir çocuk yanıma oturdu.
"Merhaba, Bayan McCarver"
İçimden oha bana selam verdi diye düşünürken ağzımdaki lokma boğazımda kalınca öyle bir öksürmeye başladım ki çocuğun üstüne kusucam sandım. Sonra kendimi toplayıp "Merhaba" diye karşılık verebildim.
"İsmimi nerden biliyorsunuz?" deyip gülümsedim.
"Farketmemiş olabilirsiniz bayan McCarver yoksa uyuyan güzel mi demeliyim?"
Bu çocuk kesinlikle kızların dilinden anlıyor. Küçük bir kahkaha attıktan sonra devam ettim.
"Anladığım kadarıyla kimya dersini beraber görüyoruz.Ama ben hala sizin isminizi öğrenemedim."
"Dickinson. Finn Dickinson. Tanıştığımıza memnun oldum, uyuyan güzel." deyip elini uzattı. Elimin terli olmamasını için dua ederken elini sıktım.
Aniden zilin çalmasıyla irkildim. Birden tepsime gömülüp yemeğimi yemeye başladım. Finn'e bakmak için kafamı kaldırdığımda Finn'e dair tek bir atom bile yoktu. Birden yanıma Finn diye birinin oturduğundan bile şüphelenmiştim. Çocuk resmen kendimi şizofren gibi hissettirdi. Tabi ortada bir çocuk varsa.
***
Eşofmanlarımı giyip beden dersi için bahçeye doğru gittim -yuvarlandım desek daha dogru olur-. Bahçenin ortasında, Philip her zamanki gibi kızları etrafına toplamıştı. Bu çocuk İspanya'ya gidince çok değişti. Acaba beni aldattı mı? 'Neyimi beğenmiyorsun, düzeltiyim kendimi' diyince de 'sorun sen de değil bende' diyor. Ergen midir nedir anlamadım ki? Kızlar arasından başını kaldırıp bana bir saniye baktı, ben de gözlerimi devirerek ona baktım. Canın cehenneme Philip Albert! diye düşünerek, bu gazla yeni tanıştığım çocuğun -Finn'in- yanına gittim.
"Naber Finn?" dedim gülümseyerek.
"Pardon tanıyamadım?"
"Bugün yemekhanede tanışmıştık, unuttun mu?"
"Çok özür dilerim hatırlayamadım. Tekrar tanışsak olur mu?" dedi şizofren bir gülümsemeyle. Ağzına yumruk atasım geldi o şekilde gülümseyince. Bu lanet erkeklerin sorunu ne? Tanımamazlıktan gelince havalı falan olmuyorlar. Tam bir odunlar. Katıksız odunlar. Bu duygu patlamasını kendime sakladım ve Finn'e;
"Sanırım gerek yok, boşver, görüşürüz." diyebildim.
Evet okuldaki ilk tanışmam mükemmel gitti. Daha ne isteyebilirdim ki(!) Gidip bir kenara oturdum. Dizlerimi karnıma doğru çekip kafamı da dizlerime gömdüm. Orada öylece görünmez olmak istedim. Yanıma birinin oturduğunu hissettiğimde kafamı kaldırıp baktım.
"Selam. Ben Ashley."
"Allison."
"Üzgün görünüyorsun, Allison."
"Erkekler." diye fısıldadım.
"Aah, tabi anlıyorum. Ben de erkek arkadaşımdan yeni ayrıldım. Birkaç gün üzüldüm, sonra geçti. Takma kafana."
"Bu okuldan mı?"
"Evet. Finn Dickinson. Tanıyor musun?"
İçimden 'Evet o lanet çocuğu tanıyorum ve keşke tanımsaymışım' diye geçirsemde Ashley'e hayır cevabını verdim. Nedense Ashley'e Finn'i tanıdığımı söylemek istememiştim.