Evet artık yavaş yavaş hikayeyi hareketlendirmeye başlıyoruz. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar :)
Bugünün yorgunluğuyla yatağıma kıvrılarak yattım. Cidden bugün ne gündü be. Oldukça heyecanlı geçti. Artık yalnızdım ve sağlam kafayla Finn'le ve Philip'le ne yapacağımı düşünmem lazımdı. Philip ilk aşkım olduğu için ondan vazgeçmem çok acılı bir döneme girmem gerektiğine işaretti ama ben şuanlık rahatım.
Philip'in ilk aşkı ben olsamda kızlar hakkındaki sicili pek parlak sayılmaz. Bir dakika ya! Biz yaklaşık beş senedir ciddi sevgiliyiz yani bu işin adı buydu. İspanya gezileri, Meksika gezileri, Rusya ve İngiltere'yi de saymazsak çok düzenli bir ilişkimiz var. Philip'in küçük kaçamaklar yaptığını bilmeme rağmen aramıza hiç ayrılık sokmadım. Yani onun benden ayrılmaya hakkı yok. Ondan BEN ayrılmalıyım. Sonuçta beni bir çok kez aldattı. Tamam 'ne de olsa genel Philip' diye pek aldırmamış olabilirim ama Philip iki öpücük yüzünden kardeşinin ağzını burnunu kırdı- her ne kadar sağlıklı gözükse de-. Philip'ten ayrıldım desek Finn'e mi gitmem gerekirdi? Aslına bakarsan Philip'in her aldatışı bana bir tokat gibiydi ama ben aldırış etmemeyi zamanla öğrendim. Şimdi acı çektirme sırası Allison'a gelmişti. EV-VET! İntikam almayı seviyordum.
Uyku düşüncelerime galip geldiğinde rüya alemine dalış yaptım. Rüyamda Finn ve Ashley'in öpüştüğünü görmek hiç hoş değildi. Resmen kıskanmıştım. Rüyamdan terleyerek kalktığımda karşımda Finn'i görmek beni öyle korkuttu ki yataktan10 metre sıçradım. Okul açıldığından beri her gün odamda erkek vardı. Bana ne oluyor. Bir daha camı açık bırakmayacağım.
"Camdan girmedim, kapıyı baban açtı." Nasıl yani. Bu düşüncemi sesli söylemiş olamam.
"Anlamadım?"
"Camdan girip girmediğimi merak ettin sandım, büyük bir hiddetle cama bakınca!" Anladım, sadece fazla zeki.
"Yani? Ne işin var odamda?"
"Seni merak ettim. İyi olduğuna göre gidebilirim." dedi ve kalktı.
"Kalabilirsin."
"Hayır, sonra görüşürüz." Al işte sabah kafasıyla röntgen çeken çocuk şimdi beni tersliyor. Bu hoşuma gitmedi.
"Neyin tribi bu pardon?"
"Trip? Trip falan yok."
"Tabi tabi."
"Allison moralim bozuk üstüme gelme." diye bağırdı. "Aman canım çok da umrumda." dedikten sonra kalkıp banyoya gittim. Geri döndüğümde Finn çoktan gitmişti.
Okula geldiğimde Finn ve Philip ortada yoktu. Öğle arasını iple çekmiştim bugün. Çünkü voleybol antrenmanım vardı. Orada bir sürü arkadaş edindim ; Jenny, Bonny, Sally, Susanna... Hepsi de profosyonel voleybolculardı. Uzun zamandır voleybol oynamadığım için bu antrenman beni çok yormuştu bu yüzden ben de öğleden sonraki dersleri ekip eve gittim. Aslında biraz da okulda sıkıldığım için eve dönmüştüm.
Bir gün, iki gün böyle geçti derken koskoca bir haftayı geride bırakmıştım. Bu bir hafta içinde Philip ve Finn'i bir kez olsun görmemiştim. Aslında endişelenmeye başlamıştım. Baya endişelendim. Ne halt ediyordu bunlar? Birbirlerini öldürmemişlerdir umarım. Sonunda dayanamayıp evlerine gittim. Kpı ardına kadar açıktı, koşa koşa içeri girdim. "Philip?"
"Allison!" Biri salondan bana sesleniyordu.
"Finn sen misin?"
"Evet." Salondan içeri girdiğimde gördüğüm görüntü karşısında şok olmuştum. Finn yarı baygın bir şekilde kanlar içinde yerde yatıyordu.