Ruslar Acımasız Olur~Bölüm 23

101 9 11
                                    


 Aradan 10 dakika gibi bir süre geçmişti ki Anya ve Konstantin yüzlerinde yabancı korku filmlerinin afişi olmaya layık bir ifadeyle döndüler. -Konstantin'in yanlış renklere boyanmış nazar boncuğunu andıran gözlerine bakacak olursak, o bu işe daha yatkındı- 

Sol kolumun dirseğiyle Ebrar'ı dürttüm ve fısıldadım:

"Kafanı eğ kafanı. Çocuk sağlı sollu lazerler atıyor resmen."

Ebrar 'bürf' gibi alaya almak isteyen ama üzerinde çeşitli deneyler yapılırken yan etkilerin kurbanı olup can veren bir kurbağa misali ses çıkarırken ben gerçekten endişelenmiştim. Şu konuda bir anlaşalım: Konstantin için değil, sonumuz fena olacak. Hayır şimdi bu Ruski biraz saykolaşmaya da başladı insan bi' tırsmıyor değil.

Anastasia o akşam yemeğe gelmedi. Bu, durumu hepimiz için biraz daha garipleştirmekten başka bir işe yaramasa da kimse sesini çıkarmadı. Herkes daha çok alelacele bir şeyler atıştırıp birbirinin yüzünü görmekten kaçmak istiyor gibiydi. İlk kalkan her zamanki gibi Konsti oldu. Tek kelime etmeden arkasını dönüp yukarı basamakları çıkmaya başlarken bir geceliğine de olsa evde kalabildiğine şaşırmıştım.

Ardından kalkan Anya da yanlış yaptığımızı belirten bakışlarla kalkıp onu takip etmeye başladı. Onlar gözden kaybolunca evin, sesimizin yankılanmayacağı kadar büyük olduğunu bilmeme rağmen kısık sesle konuşma ihtiyacı duyarak yanımda oturan Ebrar'a doğru eğildim.

"Ebrar, tamam iyi hoş eğleniyoruz ama bu böyle devam ederse bizi çatır çutur yerler. Adamların haritasında hangi oyunu kazanmayı planlıyorsun ki? Rusya'da olduğumuzu ve böyle giderse Rusya'da biraz daha kalmamız gerektiğini düşündükçe gerilmeden edemiyorum."

Önüne sermiş olduğu peçeteyi - Bir dakika...ne? Ebrar önüne peçete mi sermiş? Hayır, bu kesinlikle korkutucu bir kibarlık. Testere Beyin, öldürdüğü insanları gömmeden önce-ya da cayır cuyur ateşlere vermeden önce- çatal bıçakla koordinatlarına göre eş parçalarına ayırması gibi bir kibarlık.- katlayıp fırlatırcasına masaya attı ve bunca zaman burada kalmamıza rağmen bir göz bile atmadığımız -en azından benim göz atmadığım- evin içinden, içinde büyük bir havuzun da bulunduğu geniş bahçeye açılan cam kapıya doğru ilerledi ve açarken bir saniyeliğine:

"Kuzu be, hadi bi' çay yap da içelim." demek için duraksayıp havuzun etrafında, kapıya en uzak şezlonglardan birine uzanıp gözlerini önündeki durgun maviliğe sabitledi. İçten içe yaptığından onun da hoşnut olmadığını biliyordum ama ne kadar birbirimizi süründürmeyi hatta ölmekten de beter etmeyi seviyor da olsak, abimdi işte; her zamanki gibi sadece korumaya çalışıyordu. Tamam, en azından öldürmeyi ya da ayaklarımdan sürükleyerek beni pencereden atmaya çalışmadığı zamanlardaki gibi diyelim, her zaman biraz abartı bir duygusallık oldu.

Çay yapmak için mutfağa gittiğimde hayat bana bu duygusallıkla bir yere varamayacağımı belirtmek ister gibi beklenti dolu gözlerle bakıyordu. Yaşadığım panikle dolapları hunharca bir açıp bir kapatıp kendi kendimle konuşmaya başladım:

"Ee, abi bunlarda çay yok mu? Bak, yok deme vallahi çaysadıkça çaysarız bizde genetik bu. Ben içmezsem onu bu gece uyuyamam. Allah'ım sana geliyorum! Oğlum iliğimize kadar sömürüyorsunuz bizi bir çayımızı getirtemediniz mi?"

Tezgaha dayanmış, kendi sesimi sessize almaya çalışırken arkamdan uzanan bir kol önümdeki dolabın kapağını açıp içindeki bir şeyi tezgaha çarptıktan sonra gidiyordu ki, arkasından görebildiğim kadarıyla Konstantin'di, başını hafifçe yana çevirip belki de hiç duymasam daha iyi hissedeceğim bir cümle sarf etti:

"Biz sizi sömürmedik, annen Mesut'u elinde tutabilseydi bu durumda olmazdık. Hiçbirimiz."

Duyduğum sözlerin ağırlığı bu Ruskiye duyduğum sinirle birleşirken onun annesinden başlayıp tüm sülalesinden çıkmayı düşündüm ki çoktan ortalıktan kaybolmuştu. Sümük müsveddesi! Bak, insan bile diyemiyorum elim ayağım titriyor. Döl israfı! Asıl senin baban annene sahip çıkabilseydi bir aileyi dağıtmamış olacaktınız p..ler!

Görevimiz:VinogradovaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin