Sabah yatağımdan güneşe lanetler savura savura kalkıp lavaboya girdim. Celal abinin ortağıyla kahvaltıya gideceğimiz aklıma gelince annemin dünden hazırladığı vişne rengi eteğim ve siyah kazağımı giyinip biraz da makyaj yaptım. Normal zamanda pek makyaj tarzı şeyler yapmam aslında ama bugün koca holding sahibiyle kahvaltıya çıkıyoruz, biraz da yapıyım yani. Tamam ben de o holdingin ortağının üvey kızıyım ama yine de alışamamıştım duruma.
Aynadaki görüntüme bir kez daha bakıp odamdan çıktım. Benim odamın karşısındaki ablamın odasına girdiğimde ablamın kapıya arkası dönük bir şekilde telefonda konuştuğunu gördüm.
Ablam kapının açılma sesiyle irkilip yüzünü bana döndü. Beni görünce aramasını sonlandırıp telefonu yatağının üzerine fırlattı. " Gidiyor muyuz Helin?" Ellerimi göğsümde birleştirdim. "Kimle konuşuyorsun abla?"
Ablam oturduğu yataktan kalkıp aynasına döndü. "Hiiç."
Tek kaşımı kaldırıp " Ablaa, ya söyle kimle konuştun?"
" Ya öf Helin, Eymen aradı, buraya geleceklermiş dayımla birlikte. Sürpriz yapacaktım size ama sen bir durmuyosun ki. Hemen, noldu noldu..."
Eymen dayımın oğlu, kuzenim yani. İzmir'de yaşıyorlar Fatih dayımla ve Istanbula geleceklerini duyduğum için çok sevinsem de sürprizi bozduğum için üzülmüştüm.
" Olsun anneme yaparız sürpriz. Dayım neyse de annem Eymen'i karşısında görünce çok sevinir."
Biz geçen yaz İzmir'e gittiğimizde Eymen de annesinin yanında Antalya'daydı. Kışın da okullardan dolayı hiç birbirimize gidip gelmedigimiz için uzun zamandır Eymen Bey'i goremiyorduk yani. Ha bu arada Eymenin anne ve babası uzun zaman önce boşanmışlardı. Eymen de babasıyla yaşamasına rağmen arada sırada annesini görmeye Antalya'ya gidiyordu.
Ablam omuz silkip aynasına geri döndüğü sırada kapı aniden açılıp içeri annem girdi. " Hadi kızlar çıkıyoruz."
***
Celal abi kahvaltı yapacağımız yerin otoparkına arabayı park edince hep birlikte arabadan indik. Kahvaltı salonunun kapısını annem açıp bize yol verince önden ablam sonra ben en son da Celal abiyle annem peşimizden girdiler. Gözlerim kahvaltı salonun altın kaplamalı duvarındaki deniz resmi bulunan tabloya takılmıştı. Deniz kelimesi bana hep huzuru çağrıştırırdı ve bu tablodaki deniz de huzur timsali bir şekilde çizilmişti. Sanki tabloya bakan kişiyi olduğu yerden alıp götürüyor, sessiz sakin o muhteşem ortama hapsediyordu. Deniz tablosuyla uzun bir bakışma yaşamıştık ve o sırada bizimkiler karşıdaki masaya kurulmuşlardı.
Sadece ablam ayakta dikilip bana bakıyordu. Onlara doğru ilerleyip ablamın yanındaki sandalyede dikilip ona noldu dercesine bir bakış attım. O da bakışlarını masada oturan çocuğa çevirdi. Bu... Bu o çocuk... Bu sinemadaki çocuktu!
Bize keyifle sırıtırken ablamla ben hala şaşkın şaşkın ona bakıyorduk. Sonunda annem kolumuzdan dürtüp bakışlarını sandalyemize çevirdiğinde ikimiz de oturmayı akıl edebildik.
Ben karşımda oturan çocuğa hala şaşkın bakışlar atarken sofranın baş köşesinde Celal abiyle birlikte oturan adam -sanırım babası- boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.
" Efendim hepiniz hoş geldiniz ben Ayhan Arman. Oğlum Aras ve eşim Mehtap. Bugün burada ailelerimizin tanışması ve hep birlikte güzel bir kahvaltı..."
Adam uzun uzun sıkıcı cümleler kurmaya devam ederken onu dinlemeyip telefonumla ilginmeye başladım. Bir süre sonra sıkılıp telefonu çantama atıp sofraya döndüğümde adamın hala konuşma yaptığını görünce içimden bir yuh çektim. Yani en az on dakikadır konuşuyordu, alışkın herhalde konuşmaya diye düşündüm. Bakışlarımı sofraya kaydırınca Aras'ın bana baktığını fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAYFA
Teen FictionAğzıma bir iki mısır atıp koltuk kenarında duran kolayı elime alıp içtiğim sırada yanımdaki çocuğun bana baktığını hissettim ve kafamı ona çevirdiğimde çatık kaşlarla kolama baktığını gördüm. "Ne var ne bakıyorsun be, hiç mi kola içen kız görmedin h...