Bölüm 3- Ruhan

68 37 4
                                    

Genel kurguda #999 olmuşuz, binlerce kitap arasından bir dereceye girebilmek beni çok sevindirdi, votelerinize teşekkür ederim devamını bekliyorum eheh.
Multi-Dora
Şarkı: Noah Gundersen - David

Gözlerimi açtım. Kendimi rahat bir yatakta bulduğumda ağrılarımla rahatsızca kıpırdandım. Dün Ege denilen adam beni dövüp çekip gittikten sonra beni ve diğerlerini buraya getirmişlerdi. Doktor sıfatında biri gelip beni ve Yamaç'ı muayene etmişti. Sonra da serum ve sakinleştirici yapıp gitmişti. Bu süre zarfında beni kurtaran adamın adının Gencay olduğunu öğrenebilmiştim. Ne kadar bize iyi davransa da o da sert adamlardandı. Garip bir tipti. Bana neler olduğuyla ilgili ayrıntılı bir şey öğrenememiştim. Yamaç bir süre sonra uyanmaya ve bir şeyler gevelemeye başlamıştı ve bu sinirimi bozuyordu. Yaptığı şeyi bilerek yaptığına inanmıyordum ama ihtimali bile beni kırıyordu. Gevelediği şeyleri anlayamasam da özürle ilgili olduğunu düşündüm, öyle olmasını istiyordum. O biraz daha kendine gelirken sakinleştirici beni mayıştırıp uykuya teslim etmişti. Huzurlu bir uykuya demek çok isterdim ama esir konumundayken ve sizden katbekat güçlü birinden dayak yemişken bu pekte mümkün değildi. Sözüm hala aklımda, hep öyle olacak. Bana zarar verdilerse, onlar da zarar görecek.

Uyandığımda burnuma gelen kuru fasulye kokusuyla özlem doldum. Annem aklıma geldi, eli lezzetli bir kadındı. Ne de çok severdim yaptığı kuru fasulye pilavları... Gözlerimi açtığımda karşımdaki manzara hayallerimle tamamen alakasızdı.

Yemek yatağımın yanındaki masadaki tepside duruyordu ama ben yine farklı bir odadaydım. Ne Yamaç ne de Simay yoktu. Onlara bir şey olmasından korkan tarafım çığlık çığlığa bağırırken, umursamaz tarafım odadaki ikinci nefesi buldu. Uyandığımı fark etmemişti. Duvara yaslanmış düşünceli bir şekilde sigarasını içiyordu. Konuşmadım, uyandığımı belli etmedim. Böylece manzaranın tadını çıkartabilirim biraz diye düşünürken gözlerim erkeksi hatlarındaydı. Tahminen bir seksen boyu ve güçlü kaslarıyla giydiği eşofmanla bile yakışıklı görünüyordu. Kahverengi saçları karışmıştı, kirli sakalı ve sert yüz hatlarıyla tezat, çökmüş göz altları bile duruşunu bozmuyordu. O sigara dumanını üflerken ben nefesimi tuttum. Bir insanın sadece dış görünüşüyle böylesine etkileyebileceğini daha önce hiç düşünmemiştim. Stockholm sendromu falan yaşıyorum herhalde diye düşünmeden de edemedim. Bu adam beni bir güzel dövmemiş miydi? Kaçırmamış mıydı? Dedikleri kadar saçma bir şekilde beni öldürmemişler miydi? Neden hayatında erkek görmemiş kızlar gibi düşünmeye başlıyorum ki hemen? Gözleri beni bulduğunda gerçekten pikenin altına saklanmak istedim. Beni görmemesi için değil, onu görmemek için. Kahverenginin en soğuk tonuydu gözleri... Hiçbir şey yapmamış gibi yüzsüz bir şekilde nasıl karşıma gelebilirdi?

"Yeterince yakışıklılığımı kestiysen konuşmamız gereken mevzular var prenses."

"Bence yakışıklılığın kenarından bile geçmiyorsun ve benim seninle konuşacak bişeyim yok. Salın artık bizi."

Otomatik cevaplama ve isyan ve hatta trip attığımı anladığım anda sesim kısıklaştı. Sinir ve üzüntü kendini gösterirken, dayak yaralarım 'bitti rüya' şarkısı eşliğinde bana gülümsemeye başladı yeniden. Rahatsızca kıpırdanmamla inlemem odayı doldurdu.

"Bir daha bana saygısızlık yaparsan başına gelecekleri iyi anlatabildiğimi düşünmüştüm oysa ki"

Gözlerini bir an bile benden çekmemesi rahatsızlığıma rahatsızlık katarken derin bir nefes almaya çalıştım. Hödük. Bir an, sadece bir an yaptığı için üzgün olduğunu hayal etmiştim oysa. Komik bir hayaldi, kadın döven birinden üzgün olmasını beklemek.

"Ben Ege Ruhan. Bu surata iyi bak, aklından bir an bile çıkarma çünkü başına ne geldiyse ve gelecekse hepsi benim yüzümden. O pezevenginin borcu olduğu ve malını çaldığı adam benim. Sense elimdeki en nadir malı içen aptalın tekisin."

Pandora'nın Ruhu ASKIDA*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin