Mutsuz,yorgun ve halsiz bir şekilde açmıştım gözlerimi.
Uyandığımda vücudum dünden kalma yorgunlukla baş ediyordu. Kemiklerim birbirine girmiş,sızısı ayak parmaklarımdan beynime kadar ulaşıyordu.
Büyük bir baş ağrısıyla kalkmıştım ölü gibi yattığım yatağımdan. Ellerimle kafamı tutuyor,adeta dik durması için destekliyordum.
Dün çok fazla zaman geçirmiştim bahçede. Güneş tepemizdeyken bırakmam gerekirdi oysa pek de aldırış etmemiştim. Şimdi ise hastalanmıştım ve şiddetli bir baş ağrısıyla uğraşmam gerekiyordu.
Küçük ve yavaş adımlarla uzaklaştım yatağımdan. Saat öğle 11.40 olmuştu bile. İlk defa bu kadar geç kalkmıştım.
Elimi yüzümü yıkayıp biraz kendime geldim. Aynada yüzüm solgun ve renksiz görünüyordu. Çatlamış dudaklarım, durumun ne kadar vahim olduğunu bir kez daha gösteriyordu bana.
Parmağımı çatlamış dudağımda biraz gezdirdim. Ne zaman iyi olacağı hakkında pek bir fikrim olmasa da güzel gülüşlerime engel olacak diye düşündüm bir an. Sonra çok da gülmediğim geldi aklıma. Evet,eskisi kadar gülemiyordum.
Belki ara sıra Ateş'in yanında...
Göz altlarım torbalanmıştı. Hastalık ve çok uyumanın sonucuydu bu da. Morluklar ise cabasıydı.
Su lekeleriyle dolu aynadan kendime bakmaya devam ediyordum.
Kendime demiştim ama bu ben değildim.
Kelebek'tim ben.
Canlıydım,renkliydim.Şimdi ise geriye kalan tek renk yüzümdeki soluk beyazlık ve gözümün altında kendine yeni bir galaksi yapmış olan halka halka morluklar.
Parlıyordum delicesine hareket ederken. Heyecanlıydım her zaman. Dolu dolu yaşıyordum.
Sanki gitmişti Kelebek. Son gününü yaşamış,ölmüştü belki de.
Saçlarımın havaya doğru kabarması,gece ne kadar dağınık yattığımı anlatıyordu bana. Zar zor topladığım saçlarım, benimle inatlaşmışçasına bir bir çıkıyordu tokadan.
Mutfağa geçmeden önce bir kez daha bakmıştım aynadaki yansımama. Hâlâ bir umut var diyordu bakışlarım. Ne yaşadıkların,ne kasaba,ne baş etmeye çalıştığın bilinmezlikler ne de bu hastalık yıldırmamalı seni diyordu.
Evet,Kelebek'tim ben. Ne kadar narin bilinse de, en güçlüsüydü belki de. 1 gün yaşayacağını bile bile mutluydu. Etrafına son kez de olsa güzellikler saçıyordu. Öleceğini bildiği halde, son gününü hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyordu. Ve en önemlisi, uçuyordu. Narin bilinen kanatları bedenini son güne kadar taşıyordu.
Eski Kelebek olma vaktiydi. Geldiğimden beri yapamamıştım bunu.
Bu kasabayı çözmeliydim.
Soğuk ve renksiz kalmış taştan bedenlere, sihirli Kelebek tozunu dokundurmalıydım küçük küçük.İşte tam da bugün başlıyordum yeni arayışlara. Birleştirmem gereken çok fazla yapboz parçası vardı.
Mutfağa geçmeden gözlerimin ayrılmak üzere olduğu aynaya tekrar bakıp sahte denilebilecek bir gülüş atmıştım kendime. Eskisi kadar güzel olmasa da güçlenerek devam edecekti gülüşlerim.
Hastalık iştahımın da kapanmasına neden olmuştu. Anlaşılan sabah kahvaltısında sadece kahve vardı bugün.
Mutfağa gidip ocağın üstüne küçük bir demlikle su koymuştum. Su kaynarken ben de balkonda manzarayı seyretmek üzere oturmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görüyor Musun Beni ? #Wattys2017
Mystery / ThrillerAcaba bu kasabaya yerleşmesi hayatını değiştirmek için fazlasını mı verdi ? İnanılması zor olayların üstesinden gelmek için ona bu gücü veren neydi ? Aslında herşey güzeldi. Ta ki merakına yenilip gizem peşinde koşma isteğine kapılana kadar. Pek...