Titriyordum. Nedeninin gündüz vaktine nazaran daha serin olan hava veya arabanın içine soğuk hava üfleyen klima olmadığını biliyordum. Panik ve şok duyguları tüm vücudumu avuçlarının içine almıştı, ne gördüğümü veya ne duyduğumu bilmiyordum. Yaşlar gözümü bulanık bir perde misali örtüyordu, boğazımdan yükselen hıçkırıkların ardı arkası kesilmiyordu.
O adamın çaresizliğini hissetmiştim. Son anlarında yaşadıklarını hissetmiştim. Bunun nasıl mümkün olabileceğini bilmiyordum, belki de hepsi bir hayaldi. Tek emin olduğum ölesiye korktuğumdu.
Chan Yeol'ün "Şifren ne?" diye sorduğunu duymuştum ama cevap verebilecek gücü bulmam zordu.
"Sekiz." dedim en sonunda. Titreyen dudaklarım yüzünden kelimenin doğru çıkıp çıkmadığından bile emin değildim. "Dört...Tane."
Beni omuzlarımdan tutup destek veren ellerinden bir tanesini dikkatlice çekerek kapının şifresini girdi ve yeşil ışık yandıktan sonra evin kapısını ardına kadar açtı. Evime gelmiş olmak içimi bir nebze rahatlatmıştı. Midem bulanıyordu, yatağımı istiyordum.
Chan Yeol tekrar tüm desteğini bana vererek içeri girdi ve salonun ışığını açtıktan sonra beni kapısı açık olan odamdan içeriye soktu. Onun desteği olmadan da ayakta durabilmeliydim. Kollarının arasından kurtularak dikkatli adımlarla yatağıma yürüdüm ve örtüyü kaldırdıktan sonra altına uzandım. Yatağın sıcaklığı tüm vücudumu sardığında her yerimin ne kadar ağrıdığını fark etmiştim. Bedenim deli gibi sarsılıyordu. Bir şeyler oluyordu ve benim bunlara dair hiçbir fikrim yoktu. Belki de sanrılar gören delinin tekiydim.
Chan Yeol'ün ''Sana su getirmemi ister misin?'' diye sorduğunu duydum. Kalkıp su içecek gücü bile bulamıyordum kendimde. Reddettiğimi belli etmeye çalıştım, anlamış olmalıydı ki sıradaki sorusuna geçti. ''İyi olacak mısın?'' Bunun cevabını ben bile bilmediğimden cevap vermedim. ''Uyumaya çalış.'' dedi ve dönüp odadan çıkmaya yeltendi.
''Gitme.'' Normal şartlar altında bunu asla söylemeyecek olmamın bir önemi yoktu, sadece şu an gidemezdi. Yalnız kalmak istememem bir yana ona ihtiyacım vardı. Nedenini bilmiyordum, bu derinlerde bir yerde hissettiğim bir gerçekti.
Chan Yeol duraksayıp omzunun üstünden bana baktı. "Ha?"
Kelimemi tekrarlayabilmek için gözlerimi kapattım. "Gitme, kal." Gözlerimi tekrar açtığımda Chan Yeol yaklaşmış ve yanıma, yatağın ucuna oturmuştu.
Bir şey söylemeden önce kıvrılan örtüyü düzeltip iyice üzerimi örttü. "Pekala." Fısıldayan sesindeki tını içimi ısıtmıştı. Gülümsedi. "İyi geceler."
Gözlerimi tekrar açtığımda Chan Yeol yere oturmuş ve kafasını yatağıma dayamış bir şekilde uyuyordu. Ben ise ne zaman uykuya daldığımı bile bilmiyordum. Tenim ter damlalarıyla sırılsıklam olmuştu ve boğazımda tarifi imkansız bir tat vardı, kusmak istiyordum.
Vücudumun her bir uzantısı ağrırken hareket etmek zor olmuştu ama tüm gücümü kullanarak doğrulabilmiştim. Hafif uykusunun mağduru olan Chan Yeol ise uyanmıştı.
"Üzgünüm." diye fısıldadım. "Uyumaya devam et."
Uykulu gözleriyle bir süre bana baktı. Ardından esneyip elleriyle gözlerini ovuşturdu. "Sorun ne?"
"İyiyim." Halsizliğim dışında biraz daha iyi hissettiğim bir gerçekti. En azından konuşacak gücü toplamıştım. "Sadece...Uyandım." Terli vücuduma yapışan tişörtümü değiştirmek istiyordum.
Ne kadar rahatsız hissettiğimi fark etmiş olacak ki "Sana su getireyim, serinlersin." dedi. Şimdi soğuk bir su iyi giderdi. Kafamı sallayarak onu onayladığımda ayağa kalktı ve su getirmeye gitmeden önce odamın camını ağzına kadar açtı. Ay ışığı içeriye giriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enchanted | ChanBaek
FanfictionYaşam dediğimiz şey günümüzdeki çoğu insanın yaptığı gibi hoş çocukluklar geçirip daha sonra öğrenim hayatına başlamak ve yıllarımızı alan eğitim hayatlarımız bittiğinde öleceğimiz zamana kadar para kazanmak için hayatlarımızı ortaya koymaktan ibare...