Bölüme geçmeden önce kitabın en başındaki notta da yazdığı gibi ficdeki olayların bilimsel olarak hiçbir kanıtı yoktur ve ağırlık olarak benim varsayımlarımdan oluşmaktadır. Olur da beklentilerinizi karşılamazsa, o kadar kafamın karışması bunun için miydi çok saçma diye düşünürseniz özür dilerim. Ayrıca yalnızca gerçekleri ortaya çıkarmak adına yazılmış bir bölüm olduğu için çoook kısa kalmış olabilir. İyi okumalar dilerim...
★★★
"Baek Hyun..."
Kulağıma fısıldadığı onlarca şey varken onun sesinin gerçek olup olmadığını ayırt etmek zordu. Tok kahkaha sesleri duyuyordum, o tanıdık sesin beni sevdiğini söyleyen fısıltısı kulağımda yankılanıyordu. Panikle atan kalbim binlerce parçaya ayrılmış gibiydi, sanki birisi karnıma hiç durmaksızın yumruk atmıştı. Canım acıyordu fakat bu fiziksel olarak aldığım bir darbeden veya yaradan değildi, bundan emindim. Hissettiğim duygulardandı. İçimde hiç dinmeyecekmiş gibi hissettiren kocaman bir kaos vardı ve ben bundan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum.
Gözyaşlarımın arasından zorlukla seçtiğim defter açıklaması imkansız bir şekilde havaya karışıp yok olurken duymuştum onun sesini. Fısıltıların aksine gerçek olduğunu bir şekilde ayırt edebilmiştim. Parmaklarımın arasındaki fotoğrafı hala hissedebiliyordum, hala oradaydı, öyle olmalıydı. Deli olmadığıma kendimi inandırabileceğim bir kanıta ihtiyacım vardı.
Nefes almakta zorlanırken dudaklarımın arasından bilmem kaçıncı hıçkırığım salınıverdi. İçten içe bunun da bir rüya, hayır kabus, olabileceğini umuyordum fakat emindim ki değildi. Bir şeyler bundan emin olmamı sağlıyordu.
"Chan Yeol..." Nefes almak için çabalarken bir şekilde ona seslendim. Az önce adımı söyleyen sesi diğerlerinin aksine gerçekse eğer beni bulmuştu ve şu an beni tutup kendime getirmesine ihtiyacım vardı.
"Baek Hyun!" Ellerini omuzlarımda hissettiğimde içimdeki sıkıntı biraz uzaklaşır gibi olmuştu fakat kalbimdeki acı hala oradaydı. Elini yanaklarıma nazikçe sürterek gözyaşlarımı sildi. Hemen ardından beni kollarının arasına aldı. Ben ise öylece durdum. "Ne oldu?" diye sordu. "Neden ağlıyorsun?"
Kendimi durdurmaya çalıştım. Küçük bir çocuk gibi ağlayan kendime bu kalp sızısının ve hissettiklerimin gerçek olmadığını söyledim, benim bir deli olmadığımı söyledim. Deli değildim. Rüyalarımda gördüğüm o fotoğraf parmaklarımın arasındaydı işte. Ve bunun Chan Yeol ile ilgisi olduğuna emindim.
Hafifçe kıpırdanarak kollarından kurtulurken ellerimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Yorgundum ve bakışlarımdan bunu anladığını biliyordum. Çok iş yapmamıştım, uykum da yoktu. Yalnızca ruhum yorulmuştu.
''Bir şeyler oluyor...'' diye mırıldandım, elleri hala bileklerimi nazikçe tutuyordu. ''Bunu fark edebiliyorum ve sen de biliyorsun.''
''Neden bahsediyorsun?''
Yapbozun parçaları kafamın içinde yavaş yavaş birleşiyor ve yeni soru işaretleri oluşturuyorlardı. Bana anlamayarak bakıyordu, ona kanmayacaktım. Kesinlikle bir şeyler oluyordu. Bu kabuslar onunla tanıştığımda başlamıştı, hatta baş ağrılarımın da onunla tanışmamızla neredeyse aynı zamanda başladığına yemin edebilirdim. Hafızamda silikleşmiş kabuslarımdan bir tanesinde beni vuran o ilk baş ağrısını yaşadığım gün Chan Yeol de oradaydı. '
''Sen...'' Parmaklarım arasındaki fotoğrafı kucağına bıraktım. ''Kimsin?'' Gözyaşlarım yine görüş açıma girmişlerdi. ''Bana gerçekten kim olduğunu söyle. Gerçekten kim olduğunu.''
Kucağındaki fotoğrafı ellerinin arasına aldı ve bir süre sessizce inceledi. Gözlerinde bir şeyler yakalamak umuduyla yaşları silip baktığımda gözlerinin dolu olduğunu gördüm. Yine de ''Benim işte. CEO Park'ın yeğeni Park Chan Yeol. Başka kim olabilirim Tanrı aşkına?'' diye inkar etmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enchanted | ChanBaek
FanfictionYaşam dediğimiz şey günümüzdeki çoğu insanın yaptığı gibi hoş çocukluklar geçirip daha sonra öğrenim hayatına başlamak ve yıllarımızı alan eğitim hayatlarımız bittiğinde öleceğimiz zamana kadar para kazanmak için hayatlarımızı ortaya koymaktan ibare...