Şafak sökene kadar orada durmuştuk. Bir an için bile uykumun geldiğini veya sıkıldığımı hissetmemiştim. Orada mutluydum. O an hissettiklerimin benimle birlikte geleceklerini umuyordum.
Güneş bulutlu havaya hafif bir pembelik vererek dağların arasından doğarken virajlı yollarda ilerleyerek Seul'e dönüyorduk. Chan Yeol'ün bir eli direksiyondayken diğer eli elimi tutuyordu. Sorgulamıyordum, yalnızca nasıl olmak istiyorsam öyle olmalı ve ne bana daha iyi hissettiriyorsa ona gitmeliydim. Daha sonrasında ne olacağını bilmiyordum fakat şu an onunla olmak istiyordum. Bu isteğimin hiçbir zaman sönmemesini umuyordum.
Evime kadar olan yolculuğumuz hiç konuşmayarak geçmişti lakin birbirlerine kenetlenmiş ellerimiz ve geçirdiğimiz gece birçok şeyin yerini tutuyordu. Dün gece ilk defa yaşadığımı hissetmiştim. İlk defa evrenin biz değer bilmez insanlara verilmiş büyük bir lütuf olduğunu düşünmüş, bin bir çeşit duyguyu kalpten hissetmiştim. Yıldızların nasıl parladığını, Chan Yeol'ün bana nasıl sarılıp öptüğünü ve tüm gece aralıksız dinlediğimiz şarkının melodisinin beni nasıl mayıştırdığını düşündükçe kendimi sonsuz hissediyordum.
Evimin olduğu sokağa girdiğimizde arabayı kenara çekti. Ellerimizi ayırmam ve veda edip arabadan inmem gereken zamana gelmiştik. Niyetimi belli etmek istercesine parmaklarımı oynattığımda biraz daha sıkı tuttu. Sessizce bekledim, bekledim ve bekledim. O ise birleşik ellerimize baktı, baktı ve baktı.
"Mutluyum." dedi en sonunda. "Gerçekten mutluyum."
"Güzel." Diyebildiğim tek şey bu olduğu için kendimden nefret ediyordum fakat buydu işte.
"Bugün işe gideceksin, değil mi?"
Hafifçe kafa sallayarak "Evet." dedim. Her ne kadar arabasından hiç inmeyip onunla sonsuza kadar yollarda, beraber kalmak istesem de dün gecenin ardından bir süre kendimle baş başa kalmam ve ondan sonra da işe gidip bazı şeyleri yoluna sokmam gerekiyordu.
Ellerimizi nazik bir hareketle ayırdı, dönüp ona baktığımda hala gülümsüyordu. "İş çıkışı seni almamı ister misin?"
Kemerimi çıkardıktan sonra parıldayan gözlerine baktım. Gülümsememe engel olamadan "Olur." dedim. Eninde sonunda yeniden görüşecektik zaten.
"Sonra görüşürüz." Sevimli bir şekilde gözlerini kısıp el salladı. Bu sefer kahkahamı bastırarak ona el salladım ve arabadan inmek için hamlede bulundum fakat tişörtümden tutup beni engelledi. Dönüp ona sorarcasına baktığımda kollarını davetkar bir şekilde açtı. Ne yapacağımı bilemeyerek bir süre durdum fakat sonra dün gece hissettiklerimi ve az önce elimi tutan elinin verdiği sıcaklığı hatırlayıp sarılmak için uzandım. Ne yazık ki istediğimi alamamıştım. Ben daha ona sokulamadan elleriyle yanaklarımı kavramış ve dudaklarıma bir öpücük kondurmuştu.
Şok içinde donup kalmışken bedenimi kendine doğru çekip sarıldı. "Benimle olduğun için teşekkür ederim."
★
Dudaklarıma takılan o şarkıyla birlikte biriken bulaşıkları ve evin her tarafına saçılmış kirli çamaşırları yıkamayı bitirdiğimde saat dokuza geliyordu ve şehrin üstünü kara bulutlar kaplamıştı. Sıradan bir gece geçirip evimde uyumuş olsaydım şu sıralar benim için günün en erken saatleri olurdu fakat öğlenmiş gibi hissediyordum. Yine de işe gitmeden önce yapmam gereken bir şeyler vardı. Kyu Hyun'a biraz gecikeceğimi belirttiğim bir mesaj attıktan sonra gelebilecek herhangi bir olumsuz yanıttan ötürü telefonu uçak moduna aldım.
Salondaki bütün perdeleri açtığımda binaların üzerine tüneyen gri bulutlar evin içine kasvetli bir hava vermişti. Yine de bunu sevmiştim. Kendime bir kahve yapıp MacBook'dan rastgele açtığım müziğe kulak vererek bir süre koltukta oturdum. Müzik huzur vericiydi, yavaştı ama dün dinlediğim şarkı gibi hissettirmiyordu. Sözlerin ardında gizli olan hikaye ve arka planda durmaksızın devam eden o melodi... Ne diyordu sözleri? Bugün bir kez daha aşık oldum ve senin içimde bıraktığın izlerle aşkıma elveda dedim. Bana Chan Yeol'ü ve onun hikayesini hatırlatıyordu. Astra ve Eden'in talihsiz sonu iç burkucu olsa da gerçek olamazdı. Chan Yeol'ün gerçekten ölen bir eşi varsa... Onların hikayesi nasıl olabilirdi? Ondan başkasını sevemeyeceğini söylemişti ve söylediklerinde oldukça ciddi görünüyordu. Fakat dün gece olanlar... Kalbimin nasıl attığını ve nasıl büyülenmiş hissettiğimi hatırlıyordum. Dün gece ve bu sabah Chan Yeol'ün dudaklarını hissettiğim o anlar gözlerimin önünde canlandığında dudaklarımın arasından bir inlemenin kaçmasına engel olamamıştım. Ne hissettiğimi bilmiyordum. Deli gibi tekrar hissetmek istiyordum. Sıcaklığını, yumuşak dudaklarını ve nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde aramızdaki görünmez bağı... O beni öpmüştü. Eski eşinden başkasını sevemeyeceğini söyledikten sonra beni öpmüştü. Her şey o kadar karışıktı ki kabus görme olasılığımı umursamadan sırf düşüncelerime son verebilmek için uyumak istiyordum. Chan Yeol'e karşı ne hissettiğimi bilmiyordum fakat emin olduğum bir şey vardı ki hoşuma gidiyordu. Onunla olmak hoşuma gitmişti. Bana sarılması tarifi imkansız derecede güzel hissettirmişti. Choi Seung Yeon ile aralarında iş ilişkisinden başka bir şey olmadığını söylediğinde o an ona şüphe etmeden inanmıştım fakat o da mantıksızdı. Sarılırken resimleri vardı, değil mi? Kafam saniyeler geçtikçe daha da allak bullak oluyordu. Kendime bir yasak koydum. Yapamayacaktım fakat bir süreliğine idare edebilirdi, bir sonraki görüşmemize kadar Chan Yeol'ü düşünmeyecektim. Yoksa onu düşündükçe mantığım harekete geçecek ve bana ondan uzak durmamı söyleyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enchanted | ChanBaek
FanfictionYaşam dediğimiz şey günümüzdeki çoğu insanın yaptığı gibi hoş çocukluklar geçirip daha sonra öğrenim hayatına başlamak ve yıllarımızı alan eğitim hayatlarımız bittiğinde öleceğimiz zamana kadar para kazanmak için hayatlarımızı ortaya koymaktan ibare...