Önce, herhangi bir hareket yaptığında, aynı koşullarda, benzer bir gezegende aynı hareketi yapan sonsuz sayıda Blanqui'ler vardır. Sonra, hayatında yaptığı her harekete karşılık, onun bu hareketi yaptığı ana kadar sonsuz sayıda ona benzer başka bir hareketi yapan varlıklar da olur. Böylece Blanqui'nin hayat hikayesinde çok sayıda çatallanmalar oluşur; sonsuz sayıda başka gezegenlerde, mümkün olduğu ölçüde, belki de Taureau Kalesi'ne hapsedilmemiş sonsuz sayıda başka Blanqui'ler olmuştur; yine sonsuz sayıda başka gezegenlerde, belki de bu kitabı yazmak için eline kalemi hiç almamış sonsuz sayıda Blanqui'ler vardır; sonsuz sayıda başka gezegenlerde... Ve bu böyle sürer gider. Her saniye kendi çatallanmasını getirir. Daha bitmedi. Eğer, her hareket yaptığında onunla aynı anda, aynı hareketi yapan sonsuz sayıda Blanqui varsa, bir saniye, iki saniye, üç saniye... arayla aynı hareketi yapan Blanqui'ler de vardır. Hem uzaya, hem de zamana yayılmış halde bulunan sonsuz sayıda Blanqui vardır. Her Blanqui örneği doğar, yaşar ve ölür, geçen her saniyede bir Blanqui örneğinden sonsuz sayıda başka örnekler doğar ve ölür. Eğer, onun kendi hayatına tıpatıp benzeyen bir hayatı yaşayan sonsuz sayıda eşi benzeri varsa, üstelik sadece onun bulunduğu yaşta değil ama her yaşta, bu durumda kendi benzerlerinin yaşamında onun sonsuz bir varlık olduğu sonucuna varmak gerekir ki bu her insan için geçerlidir. İşte bu nedenle Blanqui yazıyordu ve belki de, tam bu satırları okuduğunuz şu anda evrende bir yerlerde, bir zindanda yazdıklarını yazmaya hala devam ediyor ve yazacak ''aynı masasının üzerinde, aynı giysilerle, aynı kalemle, tamamen benzer koşullarda.''.
- Thomas Lepeltier, Paralel Evrenler.
★★★
''
Migren. Onu ilk, ikinci ve üçüncü hatta dördüncü görüşümde hissettiğim o ağrıyı migren olarak adlandırmıştım. Eh, doktorlar da bana olan bu şeyin tam olarak ne olduğunu çözememişlerdi ancak onlar doktorlar; kendilerini aşan hastalıkları daha olağan bir hastalığa bağlayarak hastalarını başlarından savarlar, değil mi? Tam olarak öyle yaptılar tabi. Tıpkı migreni tutan insanlar gibi beynimde tümör varmış da bu beni öldürecekmiş gibi hissettiriyordu ama sadece o insanı görünce nasıl birden başım ağrımaya başlayabilirdi ki?
...
Chan Yeol gelmedi. Yine de bekledim onu. Bir yerlerden çıkacağını umdum. İçten içe tamamen gittiğini bilsem de bunu kabul etmek benim için zordu. Çünkü o kısa süredir tanıdığım birisi değildi. Burada olmasa da başka bir yerlerde kendimi ona adamıştım, onu sevmiştim, onu seviyordum. Bir yerlerden çıkıp yarım kalan sözünü tamamlamasını, beni sevdiğini söylemesini diliyorum. Sonsuzluk anlayışınız nedir bilemem fakat onu sonsuza kadar bekleyeceğim de.
Ve size yemin ederim ki Doktor Park...
Onunla tanışmak büyüleyiciydi, seninle tanışmak büyüleyiciydi."
Yaşlı adamın dudaklarından dökülen son cümlenin ardından geniş odaya tarifi imkansız bir sessizlik yayılmıştı. Sanki odanın duvarına asılı büyük saatten başka her şey durmuştu, ne dışarıdan gelen bir korna sesi ne de odanın dışında çalan müziğin sesi duyulur olmuştu. Yalnızca o ses, o tik tak sesi araya giriyor ve geçen saniyeleri daha da öldürücü kılıyordu.
Adamın kırışık yanağından bir damla yaş süzüldü. En başından itibaren, tüm o başından geçen acı verici şeyleri anlatırken bir kere bile ağlamamıştı. Fakat artık yorgun gözleri dayanamamıştı, o gözyaşını salıvermişti. İlerleyen yaşı dolayısıyla saatlerdir aralıksız konuşmak onu yormuştu ve damağı kurumuştu. Adam öne uzanıp su bardağını titreyen parmaklarıyla kavradı ve içindeki sudan birkaç yudum aldı. Tekrar doğrulduğunda ise kocaman çalışma masasının deri kaplama tekerlekli sandalyesinde oturan beyaz önlüklü genç adam gözlerini kapatmıştı. Kafası karışmış olmalıydı. Birkaç seans ayırdığı bu yaşlı adamdan bu sözleri işitmeyi beklemediği kesindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enchanted | ChanBaek
FanfictionYaşam dediğimiz şey günümüzdeki çoğu insanın yaptığı gibi hoş çocukluklar geçirip daha sonra öğrenim hayatına başlamak ve yıllarımızı alan eğitim hayatlarımız bittiğinde öleceğimiz zamana kadar para kazanmak için hayatlarımızı ortaya koymaktan ibare...