Bu şehre gelmeyeli tam dört yıl olmuştu...
Hiçbir şeyin değişmediğini görmek içimi ferahlatsa da bir yandan üzülmüyor değildim. Her şey bıraktığım gibiydi. Sokaklar yine pırıl pırıl görünüyordu, gökyüzü yine tertemizdi, birbirinden güzel rengarenk evler aynı yerinde duruyordu. Her şey bıraktığımız gibiydi işte.
Birden içimden keşke dostluğumuz da aynı güzellikte kalsaydı diye düşündüm. Ama bu artık imkansızdı. Aradan dört yıl geçmişti ve ben bunca zaman boyunca Allah'ın her günü yaşadığımız korkunç olayın üzüntüsünü kalbimin en derinlerinde tekrar tekrar yaşamıştım.
İyice duygularımın esiri olmamak için dikkatimi başka yerlere çekerek evime doğru yürüdüm. Balkondaki duvarların renk değişiminden ve bahçenin harap halinden buraya uzun zamandır insan eli değmediği anlaşılıyordu.Anahtarı çantamdan güçlükle çıkardım. Bir an için hangisini kullanmam gerektiğini hatırlayamadım. İkinci denemede doğru anahtarı buldum ve kapıyı gürültülü bir gıcırdama sesiyle açtım. İçerisi çok havasızdı ve her yeri toz kaplamıştı. Nasıl olsa her yeri baştan aşağı temizleyeceğim düşüncesiyle içeri ayakkabılarımla girdim.
İçeri girdiğimde içimde bir tedirginlik ve korku oluşmuştu. Hiçbir şey düşünmemeye çalışarak üst kata çıktım ve evdeki bütün pencereleri tek tek açmaya başladım. Daha sonra temizliğe nereden başlayacağıma karar verip üzerime rahat ve çamaşır suyu döküldüğünde üzülmeyeceğim eski püskü bir şeyler giydim.
Kendimi kaptırmış şekilde temizlik yapıyorken telefonum çaldı, arayan Ayfer hocaydı. İstemsizce kaşlarım çatıldı çünkü burada olmamın tek sorumlusu oydu. Sınıfı beşer kişilik gruplara ayırarak her grubu farklı bir şehre postalamıştı. Değişik bir dönem ödevi verme anlayışı vardı bu kadının. Sapanca dışında bir yere gönderilseydim bunu hiç sorun etmezdim çünkü gerçekten eğlenebilirdik, ama ailemin Sapanca'da yazlığı olduğunu bildiği için benim olduğum grubu direkt buraya yazdırmıştı.
Telefon bir kaç kez çaldıktan sonra açıp isteksizce kulağıma götürdüm. ''Efendim ?''
''Ceyla, bir sorun çıkmadan varabildin mi Sapancaya ?'' dedi gayet heyecanlı bir ses tonuyla. ''Evet az önce geldim, temizlik yapıyorum.'' dedim. ''Güzel. Yarın akşama kadar evi hazırlasan iyi olur, arkadaşların iki gün sonra değil yarın gelecekler çünkü.''
Bu da nereden çıkmıştı şimdi ? Ne güzel bir iki gün yalnız başıma keyif yapacaktım.
''Ama hocam o kadar çabuk hallolmaz ki burası, dört yıldır hiç ellenmemiş bir ev sonuçta.'' ''Bir şey olmaz geldiklerinde arkadaşların da yardımcı olurlar." Sesinden itiraz kabul etmediği açıkça anlaşılıyordu, o yüzden daha fazla uzatmadım. Telefonu kapadım ve hızlı bir şekilde temizlik işlerine devam ettim.
Sonunda kendimi koltuğa bırakabildiğimde çoktan akşam olmuştu. Evde yiyecek hiçbir şey yoktu bu yüzden arabanın anahtarını kaptığım gibi alışverişe çıktım.
Daha Mayıs ayında olduğumuz için sokaklar biraz tenhaydı. Burayı bu haliyle çok da sevdiğim söylenemezdi. Ben liseye yeni başladığım yıllarda almıştık burayı. Anne ve babamın en büyük hayaliydi böyle sessiz sakin bir yerden bahçe içinde iki katlı bir ev almak. İlk aldığımızda pek arkadaşım yoktu o yüzden burayı hiç sevmiyordum. Ama ikinci yazımızda çok güzel bir arkadaş grubu oluşturmuştum. Her akşam farklı bir yerde sabahlıyorduk, çok eğleniyorduk.
Ben bu düşüncelerle arabayı marketin önüne park etmeye çalışırken marketin kapısından buradaki eski arkadaşım Elif'in annesinin çıktığını gördüm. Elif'in annesi, eşini kaybettikten sonra buraya yerleşmişti. Kışları burası çok korkunç bir yer oluyordu, nasıl kalabildiğini aklım almıyordu doğrusu.
Beni görmesini engellemek için öne doğru eğildim. Kendi arabasına binip gittiğini görünce dışarı çıktım. Daha ilk günümden eski hatıralarımı canlandıracak şeylerle karşılaşmak istemiyordum.
Marketten alacaklarımı aldım ve arabaya bindim. Eve geri dönünce çok yorgun olduğum için direkt yemeğimi yiyip yatağıma geçtim ve yarın akşam gelecek olan arkadaşlarımı düşündüm. Hepsini çok seviyordum ve iyi anlaşıyordum neyseki.
Yiğit sessiz bir karakterdi. Ruh hali oldukça değişken, bazen çok neşeli bazen ağzını bıçak açmayan kişilerden. Ama bir sıkıntım olduğunda rahatlıkla giderdim ona, kesin bir çare bulurdu. Üstelik de geçtiğimiz dönem okulda bölüm birincisi olmayı başarmıştı.
Işıl'ın okuldaki en temiz kalpli ve iyi niyetli insan olduğunu söyleyebilirdim. Bazıları bu iyi niyetliliği saflık ve enayilik olarak değerlendirse de ben öyle düşünmüyordum. Benim en yakın arkadaşımdı Işıl. Her şeyi paylaşırdık, en özel şeyleri bile rahatlıkla konuşabilirdim onunla. Onun gelmesine çok seviniyordum çünkü burada ondan başka kız arkadaşım olmayacaktı.
Koray çok esprili ve komik birisiydi. Gayet iyi anlaşıyorduk. Dersleri berbat denecek kadar kötüydü ama bunu hiç mi hiç sorun etmiyordu. Çünkü babası çok zengindi ve gelecekle ilgili bir kaygısı yoktu.
Evet bir de sevdiğim çocuk vardı tabii.
Oğuzhan. Gerçekten çok farklı biriydi. Hayatımdaki tüm boşlukları doldurduğunu hissediyordum. Geçen yıl kaybettiğim babamın bile boşluğunu doldurabiliyordu. Üniversitenin ilk günü tanışmıştım onunla, okulda tanıştığım ilk kişiydi. Bugüne kadar hep iyi ki dedim onunla ilgili. Tek bir kötü anım olmadı, en büyük destekçim oldu her zaman.
Üç yıldır güzel günler geçirdiğim bu değerli arkadaşlarım yarın buraya, kötü anılarımın memleketine geleceklerdi. Endişeliydim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Kalp Bir Ok
ChickLitAsla yapmam dediğim şeyleri yaparken bulduğumda kendimi, büyük konuştuğumu fark etmiştim. Hele ki söz konusu erkekler olunca..