8.Bölüm

3.5K 269 57
                                    

Sonbaharın etkisi yavaş yavaş işliyordu içime. Esintiler ruhumu dinlendiriyor, kısa da olsa mutlu olmamı sağlıyordu. Yüzüme hafif vuran rüzgara inat açmadım gözlerimi ve hafifçe gülümsemeye devam ettim. Gülümsemeye ihtiyacım vardı. Huzura, sevgiye, ilgiye... Ruhumdaki karanlık düşüncelerden kurtulmak istiyordum ama bir illet gibi işlemişti kanıma...

Kurtulmaya ne hacet...

Ruhumun da yavaş yavaş öldüğünü hissediyordum. Engelleyemediğim düşünceler, beni zehirli bir fıçının içerisinde hapsediyor ve mızraklarını beklemediğim anlarda, keskin darbelerle alıyordum...

Asıl benliğim neredeydi? Kaybedişim, tükenişim ve korkularım birer lob gibi dizildi önüme ve hangisinden kurtulacağımı, kaçacağımı bilemedim.

Kaybetmiştim doğduğum andan itibaren. Ummalı bir hayatın içinde bulunmak, hele ki tek olduğunu, hayatın tüm elemlerini tek başına sırtlamak kadar kötü bir durum yoktu, olamazdı. Ve birde bu ummalı hayatın içinde cinsiyetiniz kız ise o yükler olması gerekenden daha fazla artıyordu. Koruman gereken bir namusun vardı tek başına, yalnız olduğunu, korktuğunu bile bile...
Tacize, tecavüze dahi uğrasan suçlanan kız oluyordu bağnaz düşünen kişilerde. Hatta savunmaları için de şunu derlerdi hiç utanmadan, iftira atmaktan şüphe dahi duymadan! Kız kuyruk sallamasa oğlan dönüp bakmaz bile. Nereden bilirlerdi ki tacizin, tecavüzün ne olduğunu. Hem de yaşamını tek başına sürdüren bir kız için bu kelimelerin söylenmesi! Hakkımı nasıl o üç kişiye helal etmeyeceksem, arkamdan ve hatta yüzüme bunu söyleyenlere de hakkımı helal etmeyecektim! Nefretim günden güne, yaşadığım anları hatırladıkça daha da körükleniyordu.

Giderek tükeniyordum... Farkındaydım ve tükenişimi en derinlerime kadar hissetmekle birlikte susuyor ve daha fazla ve hızlı tükenmek istiyordum. Kaçmaktan yorulmuştu bedenim ve ruhum...

Korkularım ise çığlık çığlığaydı zihnimde. Umursamazlığı ne kadar maske olarak kullansam da içimdeki fırtınaların haddi hesabı yoktu.
Gözlerimi açıp elimdeki balık ekmekten bir ısırık daha aldım. Düşünceler girdabında kaybolmaktan bıkmıştım. Çabucak ekmeğimi bitirip bacaklarımın üzerine serdiğim peçeteyi topladım ve ayağa kalkıp çantamı da alarak çöp kutusuna yöneldim. Aceleci adımlarla ilerleyip çöpü attım ve iki üst sokakta olan çalıştığım şirkete yönelttim adımlarımı. Geç kalmak lügatımda olmadığı için ekmeğimi hızlıca bitirmiştim. Bir de o patronumun etkisi vardı. O fütursuz davranışı aklıma geldikçe sinirlerime hakim olamıyordum. İlk defa tolerans sağlamıştım birine. Kahraman diyebileceğim bir adama... Beni kurtarmış ve hayatımı iğrenç bir girdabın içinde kaybolmasına müsaade etmemişti her ne kadar farkında olmadan. Minnettardım lakin ona nasıl şükranımı belirteceğimi dahi bilmeden bir anda çıkmıştı hayatımdan.

Hayatıma birkaç gün ziyarete gelen bir yakın gibi girmişti ve bir yakından da öte yaşam koordinatımı elinde tutmuş ve tekrar bana iade etmişti. Bugün ise sanki bana iyi davranan, hayatımı kurtaran o adam değilde bir başkasını görmüştüm. Sert, acımasız ve tıpkı bir diktatör gibi. Sekreterimin korkusu, çalıştığım katta pervasızca bağırması bile bu teşhisleri koymama yeterdi. Bir de bana uyguladığı fiziksel şiddet... Kaçık olduğu da su götürmez bir gerçekti. Kolumda elini hala hissediyordum. Lakin şaşkınlığım da vardı. Bakışlarından anladığım kadarıyla ya beni tanımamıştı ya da tanımamazlıktan gelmişti. Nasıl davranacağını kestiremiyordu aklım. Utanç silsilesinin duygularıma nüfus etmesine müsaade de etmeyecektim. Ben kötü birşey yapmamıştım, taciz bir kadının, genç kızın elinde değildi. Ona bakan sapkın zihniyetli iğrenç gözlerde ve düşüncelerdeydi. Evet ne utanacaktım ne de mahcup olacaktım şayet bu konuyu açarsa. Bana yardım edişi doldurdu zihnimi. Ona bağırışım , krize girişim ve onun gözlerindeki kor alev...

BİR İLMEK AŞK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin