Bulutların açmadığı hayatın ortasında, vaveylasını esirgemeyen bir kısır döngünün içerisinde bulunan bedenim ve ruhum gitgide olaylar karşısında sömürülmekten çekinmiyordu.
Susamıştı ruhum ilgiye, sevgiye...
Feryat ediyordu aklım dünyanın adaletsizliğine...
Acının kıyısında gezen düşüncelerime dur diyemiyordum. Ket vuramamakla beraber hareket edemiyor ve dahası elimi bile uzatamıyordum.
Gitmesi sadece bir ihtimal iken bile bu kadar dağılıyorsam... Dahasını düşünemiyordum bile...
Hayır o beni bırakmazdı. Kızı yerine koyduktan sonra beni bırakıp bir yere gidemezdi! Oturduğum koltuktan hızla kalkarken başımın dönmesine mani olamadım. Göz kapaklarım birkaç saniye örtülü dururken sağ elim başımı bulmuştu. İyiydim. İyi olmak zorundaydım!
Bu yaşıma kadar herşeyin üstesinden gelmiştim. Bundan sonra da gelmek zorunda olduğumun farkındaydım. Ama şunun da farkındaydım. Zübeyde Teyzem beni bırakmazdı. Böyle sessiz sedasız hayatımdan çıkıp gidemezdi. Onun karakterine tersti bir kere. Ona ulaşmam gerekiyordu ama nasıl? Telefonu yanında değildi ve üç saat evde olmadığını farz edersek eğer ayak üstü sokağa yahut arkadaşına gitmiş olabilirdi?
Telefonundan rehbere girip son aramalara baktım belki bir ipucu çıkar diye. Ama en son konuştuğu kişinin ben olduğumu görmemle derin bir nefes verdim. Öncelikle sakin olmalı, ona göre hareket etmeliydim. Şimdi Suna ablanın yanına gidip Zübeyde teyzenin gelmediğini söyleyecek ve onu arayacaktık. Evet en mantıklı çözüm buydu...Bir saati geçmesine rağmen Suna ablayla beraber arıyordum Zübeyde teyzeyi. Bütün arkadaşlarına bakmış, olumlu bir yanıt alamamakla birlikte daha fazla çökmüştü ruhum. Sanırım tek çarem kalmıştı. Sokağın ortasında durduğumda Suna abla sorar gözlerle baktı bana. Ağzımı zorlukla araladığımda bir hıçkırığın ağzımdan kaçmasına mani oldum.
"Yakın bir dostumuzdan yardım isteyeceğim abla. Bana en fazla o yardımcı olacağına eminim." Mırıldanışım üzerine başını salladı üzüntüyle. O da Zübeyde teyzeyi bulamamamıza üzülüyordu. Telefonun rehberine girdiğimde numarayı tuşladım ve kulağıma yaklaştırdım. Sıkıntıyla dudaklarımı ezerken gözlerimi sıkıca yumdum ve derin nefesimi verdim. Sol avuç içime tırnaklarımı gömerken
"Efendim torunum."Deyişini duydum Halis Bey'in. Bu saatte aradığıma şaşırmış gibi geliyordu ses tonu. Haklıydı da. Saat gecenin onunda insanlar hal hatır sormak için aranmazdı zannımca.
" Halis Bey. "Zorlukla fısıldadım. Sanki ses desibelimi yükseltirsem hıçkıra hıçkıra ağlayacak gibiydim. Hayır hayır gibi değildim. Evet kesinlikle ağlayacaktım. Suna abladan birkaç adım uzağa gittiğimde gözleri üzerimde dolandı ve başka bir yere odakladı gözlerini.
" Torunum kötü birşey mi oldu? Sesin çok kötü geliyor? Hayırdır güzel torunum!" Telaşlanan sesine karşın bir hıçkırık firar etti dudaklarımdan. Sol elimle ağzımı kapattığımda yaşlar gözlerimden akmaya başlamıştı. Nasıl konuşacaktım şimdi!
"Torunum nerdesin? Çabuk söyle yanına geliyorum. İyi misin neden ağlıyorsun?" Telaşlı sesi daha da katmerlenirken zorlukla yutkundum.
"Zübeyde teyze yok Ha-Halis Bey?" artık ağlamalarımı durduramıyordum. Kaç saat aramıştım ama yoktu işte. Aklıma kötü düşüncelerin girmesine müsaade etmesem de düşünce girdapları beni bir tsunamiye karşı koruyamıyordu.
"Tamam geliyorum hemen yanına. Anladığım kadarıyla evde değilsin. Sen de hemen eve git ben de en geç otuz dakikaya yanındayım. Arkadaşlarına sordun mu belki onların yanındadır?" Onu da telaşlandırdığım için kendime içten kızsam da ondan başka kimsemin olmaması beni buna zorlamıştı. Ve o da hiç bu saatte aradığımı yargılamadan hemen yanıma geliyordu. Başım önüme düşerken konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR İLMEK AŞK
General FictionAdam öfkelendi. Kadın sustu... Adam bağırdı. Kadın parçalandı... Ve adam gitti. Kadın öldü... *** "Gerçekten isminin hakkını veriyorsun." Elini genç kadının saçlarında dolaştırdı. Ilk defa dokunuyordu bu sırma saçlara ve önceden dokunmadığı için ken...